Pazar notları: Hayatımız rol!
İçtenmiş!.. Öyle söylüyor. "İçtenliğime güven" diyor. Bir "iç"i olduğundan emin değilim, nasıl güveneyim!
***
İçtenlik... Başkalarına yakın veya yapışık veya yılışık olmakla ortaya çıkan bir özellik değildir. Olamaz. Bir insan ancak kendi "iç"ine yakınsa içtendir. (Samimiyet sözcüğünün Arapça kökenlerine baktığımız zaman da aynı kapıya çıkıyoruz. "Samimiyet" de "en içeri"ye, "öz"e, hatta "ilik" denen şeye gönderiyor bizi!)
***
Ha.. Unutmadan! Çocukları içten bulmak gibi bir yanlış var. Masumiyet ile samimiyet (içtenlik) aynı şey değildir. Ancak yetişkinler (belli bir olgunluğa erişenler) içten olabilirler.
***
Genç bir aile, dışarıda pazar kahvaltısında... Anne hiç dinlenmemiş gibi bitkin ve mutsuz! Altı yaşlarındaki oğulları pek yaramaz, şımarıklığı pek yorucu! Babanın canı sıkkın, aklı galiba başka yerlerde!.. Oğlan babasının cep telefonunu kapıp "poz verin, çekeceğim" diyor. Kamerayı onlara yöneltiyor. Anne başını hafifçe kocasına doğru eğip objektife gülümsüyor. Baba omuzlarını dikleştirip yüzüne sevimli bir ifade konduruveriyor!. Oğlan tuşa basıyor: Krak... Çekim bitti. Poz da bitti. Anne mutsuzluğuna, baba can sıkıntısına geri dönüyor... İlerde o fotoğrafa bakanlar ne görecekler? Zarifçe saklanan gerçeği fark edebilecekler mi? Ama bildiğim bir şey var; görünmez bir buyruk fotoğraflarda nasılsak öyle olmayı yasaklamış sanki!
***
En zırva yollarla bile olsa kendinden söz ettirme arzusu bir çılgınlığa dönüştü... Günümüz düşünürlerinden Pascal Bruckner "kudurganlık" diyor buna! "Benzerlerimizin dikkatini çekme ve önemli biri olma" arzusunun geldiği nokta burası! Hep medyada veya ünlüler dünyasında hâkim olduğunu sandığımız bu hastalık aslında her kesime yayılmış halde. Dikkat edin göreceksiniz... Birçoğumuz artık dedikodu yapmaya değil, kendi dedikodumuzun yapılmasına bayılıyoruz!
***
Böyle giderse dürüst olmanın gereği ve değeri unutulacak. Çünkü tv dizisindeki oyuncu gibi üniversiteli genç de, mahalle bakkalı da, işadamı da sadece "inandırıcı" olmayı önemsiyor. Hayatımız rol!
***
Neden bu kez sonbahardan böyle büyüleniyorum? Neden ilk kez bu sonbaharda o hep nefret ettiğim şemsiyenin altında uzun uzun yürümeyi sevmeye başladım? Ömrümün sonbaharına yaklaşmakla bir bağlantısı var mı? Olsa gerek!.. Şu kesin... Bildim bileli yaz mevsiminin meftunu Haşmet, şimdi gönlünü güze( le) kaptırmak üzere..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.