Bırakın, çözmeyin başörtüsü sorununu...
Yazıma; "başörtüsü konusu, üniversite öğrencileri için umutlu bir hamleye kavuşmak üzere iken, "ya kamusal alana da sıçrarsa?" sorusu ile kafa karıştırıcı bir düzleme iteklenmek üzere." diye başlamıştım ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan 5 sayfalık açıklama haberi geldi. "Türban serbestîsinin, Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı olduğu" bir muhtıra üslubu ile ihtar ediliyordu.
Zaten hep öyle oluyor. Temel insan hakları ve özgürlükler ile ilgili bir mesele, ne zaman makul bir atmosfer yakalasa, birileri hemen devreye giriyor. Üstelik bir de yaklaşan genel seçimin, siyasilerin, "oy getirecek her konuya el atma" iştahını kabarttığı düşünülürse, kafaların karışmaması mümkün değil...
Demokratikleşmeye en büyük direncin yüksek yargıdan geleceğini defaatle yazdık. Çünkü statükonun değişmesini, vesayet sisteminin sahipleri kabullenmeyeceklerdir.
Ancak bu başörtüsü konusunun, yeniden böyle tek başına ele alınması da yanlıştır. AK Parti bu yanlışa neden düşüyor anlayabilmiş değilim. Neden temel insan hakları ve özgürlükler açısından bir paket hazırlanmıyor, buna bir cevap bulamıyorum. Üstelik referandumda çıkan evet sonucunun getirdiği demokratikleşme rüzgârını kesmek için fırsat kollayan vesayetçilere, yeni bir mevzi açma fırsatı altın tepside sunuluyor.
AK Parti, acaba Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendi başına yaptığı çıkışlardan mı cesaret aldı? CHP'de genel başkan değişti ama Önder Sav değişmedi ki... Yani bir zihniyet değişikliği söz konusu değil. Klasik "laikçi" zihniyet hâlâ dimdik ayakta... İşte AK Parti heyeti dün CHP'yi ziyaret etti. Ne oldu? Eski hamam eski tas... CHP, dinle barışma noktasında ciddi bir arayış içine girmedikçe, Ergenekon davasında yargıya müdahale konumundan vazgeçmedikçe, kimse CHP'nin demokratikleşmeye omuz verebileceğini düşünmesin.
Ne yazık ki, bizim ülkemizde bazı kesimlerde çok ciddi bir din düşmanlığı var. Laikliği, dine ve dinî değerlere karşı bir dayatma aracı olarak alenen kullanıyorlar. İnançlara saygılı olma anlamındaki demokratik laiklikten rahatsız oluyorlar. Pes etmeye hiç niyetleri olmadığı için her fırsattan da istifade ediyorlar.
Başörtüsü konusu da onlar için özel yeri olan bir bahanedir. Türkiye'nin içeride ve bölgesinde yakaladığı nispi istikrarı bozarak, kavgaya zemin hazırlamaya çalışıyorlar. YÖK, ne güzel, makul düşünen çok geniş kesimin de desteklediği bir çözüm bulmuştu. "Üniversitelerde bir kılık kıyafet yasağı yok" diyerek üniversite yönetimlere hatırlatmada bulundu. Sınavlar için de benzer bir karar alındı. Baştan bazı tartışmalar, engellemeler olsa da, pek çok üniversitede sorun sessizce ve kendiliğinden çözülecekti. Devreye siyasiler girince, pazarlıklar, politik hesaplar, manevralar yine başımızı döndürmeye başladı.
Bu durumda ise daha önce olduğu gibi üzülen, kırılan gençlerimiz, kız evlatlarımız oluyor. Şahsen ben bu duruma artık tahammül edemiyorum. Gençlerimizin hissiyatı ile, psikolojisi ile, umutları ile artık oynanmasın. Gençleri hırpalayarak onların sorunları çözülemez. Onun için siyasîlerimize diyorum ki; bırakın, böyle çözecekseniz çözmeyin başörtüsü sorununu...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na da bir hatırlatmada bulunalım. Laikliğin temelini, devletin din hürriyetini sağlaması prensibi teşkil eder. Başörtülü kızların üniversitede ilim tahsili yapması lâikliği yıkmaz; cumhuriyete de demokrasiye de hiçbir zarar vermez. Onlar başlarını örtmeyi hem laikliğin, hem cumhuriyetin hem de demokrasinin korumaya aldığı din ve vicdan, hatta düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti içinde mütalâa ediyorlar.
Problemi çözmek isteyenler de meseleyi bu açıdan ele almalıdır. Yargıçlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini ciddiye alıyorsa, Türkiye'ye verilen cezalardan üzüntü duymalı ve devlet için değil, adalet için yargı anlayışına geçmelidirler... Başörtüsü, bu ülkede bir kavga sebebi olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.