İşte jüristokrasi!
Bu sütunlarda ‘jüristokrasi’den ve jüristokratik hegemonyadan sıkça söz ediyoruz. ‘Hâkimler hükûmeti’ anlamına gelen jüristokrasi, yargının antidemokratik şekilde egemenliğini kurması ve diğer erklerin yetkilerini gasbetmesidir. Bürokratik ve militarist despotizmi tasfiye eden Türk demokrasisi, son dönemde jüristokratik hegemonyadan kurtulma mücadelesi vermektedir.
Dün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yayınladığı basın açıklaması, tipik bir jüristokratik müdahale örneğidir.
Yargıtay Başsavcılığı, siyasi partilerin eylemleri konusundaki görevini istismar ederek yasama ve yürütme erklerinin görev ve yetkilerine açıkça müdahale etmiştir.
Anayasa ve yasa yapma yetkisi bulunan yasama organına, vazifesi bu organ tarafından belirlenmiş Yargıtay Başsavcılığı’nın müdahaleye kalkışması, görevi ve haddi değildir.
Yargıtay Başsavcısı, görevi dahilinde siyasi partiler konusunda raporlar hazırlar, yazışmalar yapar ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesi ile irtibat kurar. Lâkin aslâ ‘bildiri’ yayınlayarak yasama ve yürütme organlarına gözdağı vermeye kalkışamaz. Yargıtay Başsavcılığı’nın henüz icra edilmemiş bir tasarrufu ‘önleyici’ fonksiyonu da yoktur.
Çağ dışı başörtüsü yasağının kaldırılması için, tam da TBMM’de siyasi parti gruplarının görüşmelere başladığı bir sırada Yargıtay Başsavcılığı’nın, yasağın kaldırılması aleyhinde bildiri yayınlaması, siyasete ve yasama yetkisine müdahaleden başka bir mâna ifade etmez.
***
Yargıtay Başsavcılığı bildirisinde, Anayasa Mahkemesi kararlarında yükseköğrenim kurumlarında öğrencilerin ‘dinsel inanca dayalı türban’ ile öğrenim görmelerine izin veren düzenlemelerin lâikliğe aykırı olduğunun hükme bağlandığı iddia edilmektedir.
Bu iddia tamamen mesnetsizdir. Zira:
1. AYM’nin bu konuda, somut uygulamalar haricinde verilmiş genel bir kararı yoktur.
2. AİHM kararları da müşahhas olaylarla ilgilidir ve prensip kararı şeklinde değildir.
3. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek-17. maddesinde ‘dinsel inanca dayalı türban’dan söz edilmemiş, sadece ‘yükseköğretimde kılık ve kıyafet serbesttir’ hükmü getirilmiştir. Hâlen bu hüküm yürürlüktedir. Kılık kıyafet serbestisi, her şeyden önce bir insan hakkı, eşitlik ve özgürlük sorunudur.
4. Yargıtay Başsavcılığı, Anayasa’yı ve kanunları bir tarafa bırakıp ‘içtihatlar devleti’ni savunmakta ve içtihatlara norm etkisi vermektedir.
5. Anayasa’nın, TBMM’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 87. maddesi açıktır. Buna hiçbir merci müdahale edemez.
Yargıtay Başsavcılığı’nın bu talihsiz bildirisinde, jakoben jüristokratik çevrelerin bir türlü anlayamadığı demokratik sistemin özündeki milli irade mekanizmasının farkına varılamadığı görülüyor.
Şu noktayı altını çizerek belirtelim ki, hukuk, millet iradesi dışında oluşan ve millete karşı kullanılan bir kurum değildir.
Bu gayretkeşlik, ‘istifa kahramanı’ Kadir Özbek’ten sonra ‘bildiri kahramanı’ Abdurrahman Yalçınkaya’nın da Yargıtay Başkanlığı için yatırım yaptığını aklımıza getiriyor.
***
TBMM’deki başörtüsü yasağını kaldırmak için yapılan görüşmelere gelince, CHP grubu her zaman olduğu gibi gene çamura yatmış görünüyor. Boşuna dememişler kırk yıllık Yani olur mu Kâni diye... Referandum kampanyası esnasında ‘Türban yasağını kaldıracağız!’ diyerek meydanlarda kükreyen Kılıçdaroğlu ortalıkta gözükmezken, adamları yasağın kalkmasını engellemek için perende atıp duruyorlar.
Başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla dokunulmazlığın, seçim barajının ne alâkası vardır söyler misiniz? Ya, konuyla ilgisi olmadığı hâlde, ortaöğretimde ve kamu sektöründe başörtüsü kullanımını gündeme getirmek ipe un sermek değil midir?...
Bu CHP’nin kendini düzeltmesi ve gerçekten ‘halkın partisi’ olması çok zordur. Anlaşılan odur ki, CHP yasakçı bir faşist parti olarak ömrünü tamamlayacak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.