Sudan Eski Yugoslavya
Dindarların en önemli hastalıklarından birisi tarafgirliktir. Bazen bu tarafgirlik masum bir surete bürünmekte ve dindarlık dayanışması olarak görünmektedir. Bu ne biçim söz: Dindar dayanışması olmayacak mı? Elbette ki dayanışacak lakin bunun sınırları var. Hakikat ve yüce değerler namına olmayacaktır. 'La taate li mahlukin fi masiyeti'l Halik' yani nasıl ki önderin veya önderlerin günahı emreden emir ve talimatlarına ve buyruklarına kulak asılmazsa İslami değerleri aşan bir dindarlık dayanışması da yoktur. Maalesef bazı yazılarımda konu ettiğim gibi bizdencilik anlayışı özdencilik (bu kavramın Özdencilerle alakası yoktur, öyle bir atıf kastedilmemiştir) meselesinin yerine geçmiştir. Hastalık haline gelmiştir. Dış tehlikeden içimizdeki tehlikelere odaklanamıyoruz. Bu da zamanla değerlerimizi aşındırıyor ve kendi grup veya cemaatimizin yanlışlarını içselleştirme boyutlarına varıyor. Sudan'da böyle olmuştur ve İslamcılar yeni bir atılım başlatacakları yerde yeni bir grubun ve batışın işaret taşları haline gelmişlerdir. Sözgelimi, 1995 yılında Hartum'da Afganistan toplantısı olmuş ve Mücahidler İslami camiadan destek ve himmet istemişlerdi. Onlara söylenen söz bugün maalesef Sudan için de geçerli hale gelmiştir: Yardım almak için önce kendinizi düzeltin.
Sudan'da modern İslamcılık entelektüel tarafı ağır basan Hasan Turabi ile başlamıştır. Turabi'nin ahlakı onun siyasi vizyonunu ve entelektüelliğini yakalayamamıştır ve ahlak ile entelektüelliği arasındaki boşluk ise Sudan'ın bugünkü sıkıntılarını doğurmuştur. Bugün sıkıntılar bir yumak haline gelmiştir. Turabi manevi değerlerin yerine siyasi değerleri ikame etmiştir. Dolayısıyla o alanda bir bütünlük yakalayamamıştır. Turabi, Fransa ve İngiltere'den sonra ülkeye döndüğünde İhvan'dan ayrılmış ve kendisine göre yeni bir i'tizal veya yenilik çizgisi tutturmuştur. İhvan'ı böldükten sonra kendisi fikri teorisyen olmuş ve neoihvancı hareket olarak anılmaya başlanmıştır. Ayrılık nedeni, İhvan'ın klasik yapısını pasif görmesi olabilir.
Lakin çok aktif olma durumunda da bazen ölçü kaçıyor ve hareket pratik bir alanda deveran etmeye başlıyor ve zamanla da paradigmanın kontrolü dışına çıkıyor. Etme bulma dünyası derler Turabi de İhvandan ayrılmış lakin akabinde başarıya ulaşmış ve İnkaz Darbesinin fikri ve manevi mimarı olmuştur. Bu defa da talebeleri kendisine sırt çevirmiş ve güçleri bölünmüştür. İki taraf açısından da inandırıcılık sorunu baş göstermiş ve manevi ve siyasi liderlikleri yara almıştır. Başlarda büyük bir sinerji ile bütün cephelerde mücadele ederken kendi aralarındaki zıtlaşma nedeniyle bu enerjiyi kaybetmişler ve enerjiyi kendi iç çekişmelerinde tüketir olmuşlardır. Böylece Sudanlı İslamcılar ahlaki zeminlerini de kaybetmişler ve bu zeminin kaybı da sinerji üretmelerine mani olan temel unsur ve etken haline gelmiştir. Turabi akıllı ve donanımlı bir adamdır. Lakin manevi IQ'su aynı derecede midir? Sorun burada düğümlenmektedir. Fikirleri halkın değerlerinden uzaktır. Tarihi anlayış ve gelenekten de kopuktur. Elbette ki Mırgini ailesi gibi gelenekçilerin de aynı oranda sıkıntıları vardır lakin Turabi kendine fazla güvenmenin ve gelenek ve tarihi vetireden kopukluğun kurbanı olmuştur. Bugün belki geçmişle hesaplaşmanın fazla bir anlamı kalmamıştır. Yine de ders almak için geriye doğru bakmakta fayda var.
Sudan sürekli bir ayrılık endişesiyle yaşıyor. Turabi, İhvan'dan ayrıldıktan sonra Milli Cephe Hareketini kurmuştu. Onunla başarılarının şahikasına çıktı ve lakin güçlü bir geleneğe dayanmadığından dolayı başarılarını muhafaza edemedi. İnkaz Darbesinden sonra Beşir ile yolları ayrıldı. Şimdi ise güney ile kuzeyin yolları ayrışmak üzere. Turabi ve arkadaşları Sudan için pahalı bir deneyim oldu. Ömer Beşir ise Turabi'den ayrılmakla birlikte geleneksel siyasi yapıları etrafında toplayamadı. Toparlayıcı olamadı. Sudan güç kaybetti. Siyasi alternatifi de olmayınca ülke sıkıştı ve parçalanmanın eşiğine geldi. Ara ve yumuşatıcı güçler ortalıktan silindi.
Turabi tıbbi tetkikler yapmak üzere Almanya'ya giderken ABD'nin bölünmeyi desteklediğini ve güneyin ayrılmasını Darfur'un izleyebileceğini ve Sudan'ın eski Yugoslavya'ya dönebileceğini ifade etti. Darfur'un da Birinci Dünya Savaşı öncesinde Açe Sumatra gibi bağımsız bir bölge olduğunu lakin Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa ve İngiltere'ye karşı Osmanlıları desteklediği için cezalandırılma suretiyle yeni kurulan Sudan'a ilhak edildiğini hatırlatıyor. Referandumdan sonra yeni bir iç savaşın da eski dengeleri geri getiremeyeceğini ve iyilikle ayrılmaktan başka geriye seçenek kalmadığını savunuyor. Turabi-Beşir deneyimi ülkeyi Yugoslavyalaşmanın eşiğine getirmiştir. İslamcılar dengeyi sadece kendileri üzerine kurdukları sürece kaybetmeye ve hatta eski İslamcı haline gelmeye mahkumlar. Bugün Sudan'da yaraları sarma günü ve herkesin geleceği için kendisinden taviz verme günüdür. Ahlaki düşüklükleri nedeniyle (bu da manevi değerler ile siyasi alan arasında sağlıklı bir denge kuramamaları nedeniyledir) İslamcıların ayarları ve kimyaları bozulmuştur. İslamcılar ahlaklarını ve ölçülerini kaybettikleri oranda her şeylerini kaybedebilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.