Şayet provokasyonsa...
Bir yandan eylemsizlik kararı ve aynı gün intihar saldırısı...
İkisinin de PKK kaynaklı olması, tabiatıyla PKK ve o eksende siyaset yapanları zora sokuyor.
İntihar saldırısını yapan teröristin kimliği ve PKK ile bağlantısı ortaya çıkmamış olsaydı, provokasyon iddiası daha su götürür olabilirdi. (Dün saldırıyı Kürdistan Özgürlük Şahinleri isimli PKK'ya bağlı bir örgüt üstlendi.)
Oysa adam Kandil'de eğitim görmüş, gelmiş ve bu işi yapmış.
Üstelik bu iş, siparişle olacak bir iş değil. Sonunda işi yapan kendi canından oluyor. Yani para ile yapılmaz ancak canını koyabileceğin bir misyon ile yapılır.
Provokasyon, kullanılmayı gerektirir ve kullanılan kişinin-örgütün bir çıkarı olur. Burada ölenin, misyon tutkusu yoksa ne çıkarı olabilir? Misyon tutkusunu verecek olan da bu olayda, terör örgütünden başkası olamaz.
Ama eylemsizlik kararını da görmezden gelemeyiz.
PKK'nın eylemsizlik kararını ilan ettiği gün, böyle bir intihar eylemi gerçekleştirmesi de tutarlı gözükmüyor.
O zaman da, bu eylemin PKK'nın planı dışında gerçekleştiği görüşünün önemsenmesi gerekiyor.
Yani PKK dışında bir örgüt var ve bu örgüt, kimi militanlarını intihar eylemi yapacak ölçüde motive edebiliyor.
Ya da bilinci yok ederek robot haline getirip, militanın sonunda canını kaybedeceği herhangi bir eyleme yönlendirebiliyor.
Acaba hangisi?
Tabii bu arada bir de PKK'nın yine eylemsizlik sürecinde daha önce gerçekleştirdiği ölümlü eylemleri (Hakkari, Batman, Diyarbakır) dikkate almak gerekiyor. Yani PKK, eylemsizlik dediğinde uslu durmamış, cinayet işlemeye devam etmiş.
Bu husus dikkate alındığında, bu defaki eylemsizlikte samimiyet iddialarına yönelik sorgulama ciddiyet kazanıyor.
Tabii, bütün bunlar kamuoyu önünde gerçekleşince ve Kandil-İmralı-BDP-KCK, Kürt sorununa sempati ile bakan Türk kamuoyu ile iletişim halinde bulununca, ister istemez bir sorgulamaya maruz da kalıyorlar.
-Provokasyonsa makul bir izahını yapın!
Bu talep, o cenaha yönelik.
Bu, talep ediliyor çünkü sempati gösterenler de "Siz eylemsizliğe prim vererek hükümeti adım atmaya çağırıyorsunuz ama örgüt terör uygulamaya devam ediyor" tarzında bir sorgulamaya tabii tutuluyor.
Bu durumda öncelikle, diyelim legal planda siyaset yapan ama illegalite ile de dirsek teması içinde bulunan BDP'nin kamuoyu önüne inandırıcı bir izahla çıkması gerekiyor.
Sonra kendini sürekli belirleyici misyonda takdim eden Öcalan'ın, sonra Öcalan'la birlikte iş kotardığı gözlemlenen Kandil'in, bağlantılı cinayetleri durdurmak için bir plan geliştirmeleri ve bunu kamuoyu ile paylaşmaları gerekiyor.
Çünkü "O terör örgütüdür, sözüne güven olmaz, bugüne kadarki dosyası da bunu belgeliyor" kanaati, en son olayda bir kere daha seslendirilmiştir. Bu kanaati doğrulayan birçok olay olduğu da biliniyor.
Böyle bir güvensizlik, ovada siyaset yapan tüm aktörlerin ilişkilerini de etkiliyor. Ahmet Türk güven duyulan bir insan olsun, Tuğluk öyle, Demirtaş öyle, Baydemir öyle... Ama nasıl olsunlar? Eylemsizlik kararının açıklandığı gün, Kandil bağlantılı bir cinayet işlendiğinde, Ahmet Türk ya da Aysel Tuğluk ne desin?
"Provokasyon" desin.
Peki buna hangi aptal inansın?
Provokasyon... PKK'nın falanca kanadının. Derin devletin. Falanca Avrupa ülkesinin. Amerika'nın... İsrail'in...
Kürt gencinin rol aldığı bir cinayette bunların tamamı akla gelebiliyorsa, Kürt sorununa bütün bunların dahli gerçekleşmiş demektir.
Bu hal, Kürt sorununun ne İmralı'nın ne Kandil'in ne BDP'nin ne KCK'nın inisiyatifinde olmadığı anlamına gelmektedir.
O zaman iş zordur. O zaman her yer provokasyona, yani kullanılmaya açıktır.
Diyorum ki, en iyisi Türk'ün Kürt'ün, Ankara'nın Diyarbakır'ın, önce güvenli bir zemin oluşturmak için çaba sarf etmesidir.
Belki de ilk yapılacak olan, şu Taksim bombacısının arkasındaki gücün aydınlatılmasıdır. (Öcalan da avukatlarına, kurulmasını istediği Hakikatler Komisyonu'nun Taksim, Hakkari saldırılarının ve imamların öldürülmesini araştırmasını öneriyor.)
Şayet bütün bu saldırılar gerçekten PKK'nın işi ise, o zaman baş provokatör PKK demektir. Eğer devletle bağlantılı ise hükümete düşen, o devlet elini açığa çıkarmaktır. Eğer bir dış güçse, o zaman Kürtler'e düşen, içlerindeki o dış gücün elini ayıklamalarıdır.
Zira, "provokasyon" tanımlamasını birbirimizi aldatmak için kullanmanın kimseye faydası olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.