Demokrasi umurumuzda mı?

Demokrasi umurumuzda mı?

Yine her müdahalede, her askeri darbede olduğu gibi toplum iki kesime bölündü.
Bir taraf hukukun devreye girdiğini ileri sürüyor, öteki taraf "hukuk darbesi" nden söz ediyor.
Siyaset kulislerinde, sokakta, televizyon ekranlarında herkes bu ana eksene göre yerini alıyor.
Ortaokul münazaraları düzeyinde süren tartışmalardan bir sonuç çıkacağı da yok.
Herkesin derdi karşısındakini mat etmek.
Oysa gerçekte hepimizin geleceğini ilgilendiren demokrasi "mat" olmakla karşı karşıya...
AK Parti'nin kapatılma davası, sadece bir partinin kapatılarak bir siyasi kesime "ders verme, yola getirme" çabası değil, bize "aş, iş ve yaşama güvencesi" sunan demokrasiyi geriletme, hatta yok etme mücadelesidir.
Her on yılda bir yaşadığımız darbeler ve müdahalelerin asıl nedeni de bu...
Türkiye'de siyasetin bizatihi kendisi demokratik olmadığı için demokrasiyle iş, aş ve hukuk arasında ciddi bir bağ da kuramadı.
Bu gerçeği topluma da anlatamadı.
Anlatamadığı için de her darbede halk "siyasetçileri" kolayca terk etti.
1960'tan bu yana neredeyse her on yılda bir ya silahlı darbe ya da postmodern darbe yaşandı. Ve hiçbir darbeye karşı bir halk hareketi görülmedi.
Oysa iş güvencesinden örgütlenme özgürlüğüne bu dönemlerde en çok zararı da yine halk gördü. Demokrasi budandığı için de kimse sesini çıkartamadı.
Şimdi de benzer bir sürecin içindeyiz.
Bu sürece nasıl gelindiği az çok biliniyor. AK Parti'nin de, yöneticilerinin de bu sürecin yaratılmasında katkıları olabilir ama asıl sorun Türkiye'yi girdiği demokrasi rotasından çıkartmak.
Bir siyasetçi şöyle diyor:
"Dünyada Singapur hariç demokrasiyle yönetilmeyerek zengin olan tek bir ülke yok . Zengin olan ülkeler demokrasi sayesinde zengindir. Bizde 'insanlar evine ekmeği zor götürüyor, demokrasi umurunda mı?' diyorlar. Evet, çok umurunda olması lazım... çünkü soframıza konan ekmeğin büyüklüğünü demokrasi belirliyor."
Gerçekten de dünya haritasına baktığınızda nerede demokrasi varsa orada zenginlik var. Tam tersi demokrasinin olmadığı ülkelerde ise fakirlik diz boyu... Petrol zengini ülkelere, gaz ve petrol fışkıran Rusya'ya bakın; milli gelirleri bizden az.
Türkiye, son on yılda "özgürleşme ve zenginleşme" yaratacak AB sürecinde önemli bir adım attı...
Toplumun büyük çoğunluğu da bu adımın hayatında ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördü.
Şimdi bu sürece ara vermemiz isteniyor. Amaçları da "pusuda bekleyen" siyasetçilerin etkin olabileceği bir "ara rejim" kurmak... Bir anlamda Türkiye'yi yoksullaştırarak kolayca yönetmek ve iktidarlarının ömrünü uzatmak. Kulislerde bu kanaat da giderek yaygınlaşıyor...
Bunu değiştirmenin tek yolu, kapatma davasına rağmen AK Parti'nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de belirttiği, "2008 AB yılı olacak" öngörüsüne tüm güçle sarılmak...
Türkiye demokrasisini de AK Parti'yi de "ipten" kurtaracak olan tek yol bu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi