Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Yandaşın dönüşü

Yandaşın dönüşü

Ben yokken olup bitmiş her şey... “Dünya beyefendisi” Oktay Ekşi, Başbakan’a ettiği küfrün altından kalkamayınca, bilmem kaç yıldır başyazarlığını yaptığı Hürriyet’ten istifa etmiş...

Üzüldüm mü?

Üzüldüm aslında...

Keşke edebi dairesinde, arkasından “kekre tatlar” bırakmadan gitseydi de, biz de “Bir zamanlar Oktay Bey vardı, ne de güzel statükoculuk yapardı, hey gidi” diyebilseydik.

Bir şey diyemiyoruz...

Ettiği eski küfürleri hatırlatıp, “Bu zaten böyleydi, sağa sola şarlar dururdu, oh olmuş” diye el ovuşturma cihetine de gidemiyoruz...

Zaten düşmüş bir adama vurmak delikanlılık değil.

Marifet hiç değil.

Demek ki, basınımızın amiral gemisi, bundan böyle, “küfürbazların istifasını kolaylaştıracak” yeni bir etik tutumu benimsedi.

Ne güzel.

Emin Çölaşan’ın işine son vermişlerdi.

Nedenini de “etik”le açıklamışlardı... Çok küfrediyormuş, ona buna lakap takıyormuş, insanları küçük düşürüyormuş... Hiç etik değilmiş...

Hani, durduk yerde “etik ilkeleri” deklare ediyorlar ya...

Basın Ahlak İlkeleri kesmiyor demek ki, “ekstradan” yalan haber yapmayacaklarına, devlet katlarında ihale kovalamayacaklarına, okurdan haber gizlemeyeceklerine, “küfürlü ifade” kullanmayacaklarına, insanları aşağılamayacaklarına söz veriyorlar...

Madem basınımızın amiral gemisi “küfürbazların istifasını kolaylaştıracak” yeni bir etik tutumu benimsedi ve lakap takanları sırasıyla kapının önüne koyuyor, “Keşanlı Galileo” ne oluyor o zaman? “Recep İvedik” ne oluyor? “Majestelerinin karikatüristi” ne oluyor?

Hürriyet bu “lakapçıları” da kapının önüne koyacak mı?

Peki, küfürbazlar?

Küfürbazlar için de bir “iyilik” düşünüyor mu?

Bildiğiniz gibi, Hürriyet, bünyesinde bol miktarda “küfürbaz yazar” barındıran güzide bir basın yayın kuruluşumuzdur. Ayrıca, Türkiye’nin Türklere ait olduğunu hatırlatmak, okurdan haber gizlemek, bazı darbelere mazeret üretmek, attığı “şerefsiz” manşetleriyle insanların hayatını karartmak gibi kutsal bir işlev de görmektedir.

Efendim Hasan da küfrediyormuş, Fatih’e bilmem ne çocuğu demiş...

Hasan’ı Fatih’i bilmem...

Ben, bana edilen küfürlerin bilirim.

Bir Hürriyet yazarının, “kuş beyinli”, “ahmak”, “snop” gibi hakaretlerine maruz kalmıştım.

Entelektüel bir arkadaştır. Şairdir. İnce ruhlu filandır.

İkinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası olacaktı, kısa sürede ikinci cumhuriyetçilerin şamar oğlanı haline geldi... Küfretse de, arada sırada “türban faşist gömleğidir” türünden laflar etse de, çapına ve müktesebatına bakmadan “müfessirliğe” soyunsa da ben kendisinden razıyım. Aydın Doğan da razı olsun.

Bir başka Hürriyet yazarı tarafından “beyinsiz” diye aşağılanmıştım.

Bu da güya liberal...

Eski dostumdur. Liberal geçinir ama en çok liberaller tarafından ciddiye alınmaz. Herhalde Aydın Doğan ciddiye alıyor.

Biri daha var:

Rahatsız, bulaşık, terbiyesiz bir adam...

Bir coşkun anında “müptezel, şerefsiz, alçak” diye saydırmıştı da, kendi haline bırakmaktan daha uygun bir ceza bulamamıştım. Zaten hep coşar... Dünyanın dayağını yer... Yine coşar... Durmaz... Yine coşar... Coş coş, nereye kadar!

Bir de, “büyük yazar” diye pazarlanan biri var...

Bu satırların yazarına “hıyar” demişti.

Nezaheti kendinden menkul bu arkadaş, “kıç”lı “hortum”lu yazılarla küfür arenasına hızlı bir dalış yapmış, Ertuğrul Özkök tarafından “bilgiyle, zekâyla harmanlanmış mizah ne de hoş oluyor” diye taltif edilmişti.

Eskiden “bilgiyle, zekâyla harmanlanmış” mizahıyla Aydın Doğan’a küfrederdi. Şimdi ondan para alıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi