Atatürk'ü vesayetçilerden kurtarmak...
Vefatının 72. yılında, Atatürk gerçeğini konuşmayı deneyeceğim. Çünkü ülkemizdeki kutuplaşmayı azaltmanın, ortak bir zeminde buluşmanın yolu, Atatürk istismarının önlenmesinden geçiyor.
Siyasetin bizim ülkemizde, temel iki zaafı bulunuyor. Birincisi siyaset, güç ve menfaat elde etmeye odaklanmıştır. Rahmetli Özal, siyasete "halka hizmet, Hakk'a hizmet" diyerek başlamıştı. Kendisinin, idealist birkaç insanın samimiyetine inanıyorum. Ama menfaatler öne çıkmıştı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, her iktidar, kendi zenginlerini, kendi çevresini ihya ediyor. Baştakiler, samimi de olsalar, hüsnü zanla da hareket etseler, yollarda işler karışabiliyor, ihlâslar bulanabiliyor...
Bizde siyasetin ikinci büyük zaafı, büyük kitlelerin değerlerinin istismar edilmesidir. Bu, değerlerin siyasete alet edilmesidir. Din, milliyetçilik ve Atatürk, en çok istismar edilenlerdir. Bundan da en büyük zararı dinin kendisi, milliyetçilik ruhu ve Atatürk görmektedir.
Atatürk bir liderdir. Teşkilatçılığı, dengeleri kollama mahareti, siyasî ve askerî bir deha olduğu tartışılmazdır. Cumhuriyet'in kurucusu, yeni Türkiye'nin mimarıdır. Ama o da bizim gibi bir insandır. Her insan gibi hataları, noksanları vardır. Çağının çocuğudur. Zamanının mantalitesine, şartlarına ve imkânlarına göre hareket etmiştir. Atatürk'ü değerlendirirken, yıkılan bir imparatorluğun acılarını, yöneticilerin travmalarını, dış baskıları, dayatmaları ve yorulmuş bir milletin perişanlığını düşünmek lazım. Evet, Atatürk demokrat değildi. Çünkü öyle bir çevresi, öyle bir hâkim anlayış yoktu. O gün kim olsa demokrat olamazdı. Kaldı ki, bugün bile siyasilerimizden kaçı demokrattır?
Evet, tek parti dönemi, baskıcı bir rejimdi. Atatürk tek adamdı. Ama ondan sonrakiler dünya ile birlikte yürüyebilirdi. Dış şartlar Türkiye'yi buna zorladı da. Nitekim İsmet Paşa'nın çok partili hayata geçiş kararı çok önemli bir merhaleydi. Sonra ne oldu? Askerî darbeler dönemi başladı.
Temel problem, ittihatçı zihniyetin değişmemesiydi. Halk doğrusunu bilemezdi. Kendi başına karar veremezdi. Her şeyin en doğrusunu bilen Cumhuriyet elitleri, bir vesayet sistemi inşa ettiler. Kendilerine bir ideoloji lazımdı. İşte orada "Kemalizm"i devreye soktular. Anayasal kurumların ruhuna ideoloji doldurdular. Atatürk'ü, insanüstü bir varlık olarak anlatmaya başladılar. "Kâbe Arap'ın olsun, Anıtkabir bize yeter" diyenler çıktı. Onun bir lider, tarihî bir şahsiyet olması yetmiyordu. Çünkü vesayetin sorgulanmasını önlemek için Atatürk bir kalkan gibi kullanılıyordu. Meclis'in iradesini tek merci tanıdığını ilan eden bir insanın, isminin arkasına saklanarak darbe yapılmasını, Meclis'in feshedilmesini başka nasıl izah edebilirsiniz?
"Atatürk'ün laiklik" ilkesi deyip, dine ve dindarlara baskıyı öne çıkardılar. Atatürk'ün kabrine başörtülü kadınların gelmesini bile engellediler. Çağdaşlıktan, modernlikten, dinden uzaklaşmayı anladılar. Özgürlüklerin, hukukun, demokrasinin, inançlara saygılı laikliğin önüne, üzerine 'Atatürk' yazdıkları duvarlar diktiler. "Atatürk sağ olsaydı şöyle yapardı, böyle yapardı" diye tehditler savurdular. Kendilerine göre, dinle hiç ilgisi olmayan bir Atatürk anlatıp, sonra da "neden sevmiyorsunuz, sevmek zorundasınız" dediler.
Vefatının 72. yılında gerçek Atatürk'ü öğrenmenin, evrensel demokratik değerleri benimsemenin yolu açılmalıdır. Bugünün siyasi mücadelelerine Atatürk alet edilmemelidir. Demokratikleşmenin karşısına "Atatürk ilke ve inkılâpları" çıkartılmamalıdır. Bırakınız Atatürk, CHP'nin Atatürk'ü, ulusalcıların Atatürk'ü, vesayetçilerin Atatürk'ü olmaktan kurtulsun. Toplumun ortak bir değeri olarak tarihteki yerini alsın. Atatürk'ün Müslümanlığı hakkında da hüküm vermek bize düşmez. Nihai karar Allah'a aittir. Hepimizin günahları var. Kendi halimizi düşünmek varken, kimsenin günahlarının takipçisi olmamak lazım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.