İlköğretimde din (1)
İlkokulda başörtüsü tartışmalarına First Lady Gül’den sonra Cumhurbaşkanı Gül de katıldı. Eşiyle aynı fikirde olduğunu beyan etti. Hatırlayalım Güneydoğu’da başı örtülü olarak ilköğretime devam eden kız çocuğunun durumuyla gündeme oturan soru hükümetin ithal üyelerinden Zafer Üskül’ün sert açıklamasıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Üskül kızlarına başlarını örttüren ebeveynlerden, çocuklarının devlet tarafından alınabileceğini söylemişti. Çok iddialı ve sonunun nereye varacağı düşünülmeden sarf edilen bir cümle demiştik... AK Parti yönetiminden de bir itiraz yükselmemişti bu açıklamaya. Kimse sahiplenmedi, reddetmedi de. Son olarak Hayrunisa Gül de gittiği Londra’da bir soru üzerine “İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir” demiş. Doğru soruları sormak, bazı şeyleri net ifade etmek gerekir. Konunun çerçevesini de doğru çizmek bu işin en olmazsa olmazıdır. Zira eğer kontekst doğru çizilmezse tartışma alır başını başka bir yere gider. Maalesef bu ülkede yaptığımız birçok tartışmanın akıbeti de işte bu başını alıp gitmelerle, hiç hesapta olmayan kesintilerle sonuçlanıyor. Böyle olunca da başladığımız noktadan çok daha geride kalakalıyoruz. Kafa karışıklığı da cabası.
Baştan söyleyeyim. Gül Ailesi’yle aynı düşünmüyorum. Hiç şüphesiz karar verecek yaşa gelindiğinde her kızın, her gencin kendi alacağı bir karar vardır. Başını örter veya açar. Ancak farklı itirazlar getirilebilir Gül’lerin bakış açısına. Yüzeysel bir okumayla mesela şunu sorabiliriz: Bu karar ille de belli bir yaşta mı alınmalı. Daha farklı bir ifadeyle, karar verecek yaşa gelmenin ölçüsü nedir? Karar verecek yaştan kasıt akıl baliğ olmaksa elbette ki bu yaşta verilmesi gereken bir karar vardır, tabii ki dini perspektiften bakınca. Bu, daha çok öte-dünyayla alakalı bir karardır da. Yani herkesi kapsayan bir karar değildir. Çünkü uygulama herkesi kapsayan bir uygulama değildir. Ama diyelim ki ortada alınması gereken bir karar var, açık başlı kalma veya baş örtme konusunda, bu kararı ergenlik çağında alabilmek daha önce alınamayacağı anlamına da gelmez. Kimi çocuk vardır, hayatta ne istediğini, nasıl bir hayat özlemlediğini, neleri sevip nelerden imtina edeceğini çok erken yaştan itibaren bilir ve bunlara sadık kalır, kimi saçı başı ağarmış vardır da akan zamana rağmen tereddütler dünyasından bir türlü çıkamaz. Öyleyse kendi isteğiyle bir şey yapmak nasıl belli bir zaman dilimine hapsedilebilir... Eldeki bilimsel veriler nelerdir ki böyle bir cümle yani “kendi isteğiyle başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz” cümlesi “olamaz” gibi bir kesinlik taşır. Haa, denilmek istenen “olamaz, yani biz buna engel oluruz”sa müteakip soruya, hangi hak çerçevesinde sorusuna da hazırlıklı olmak gerekir.
Gelelim bir kişinin isteği üzerine düşünmeye. Kendi isteklerimiz acaba nasıl ortaya çıkar? Daha da önemlisi kendi isteklerimizin ne kadarı gerçekten kendimizindir, bize aittir? Toplumsal, ailevi, kültürel, ilahi ve daha birçok kaynaktan güç alabilir davranış ve buna bizi götüren istek ve kararlarımız. Annesi başörtülü bir çocuk başını örtmek isteyebileceği kadar annesinin yaptığı başka şeyleri de taklit edebilir. Bunu yarı oyun yarı ciddi yapar ama sonunda da kişiliği, etrafındakileri gözlemleyerek, onlarla iletişimde oluşur. Evde beş vakit secdeye gidiliyorsa, daha doğru dürüst yürümeyi bile beceremeyen iki yaşındakinin takla atar gibi başını secdeye götürüşüne birçoğumuz şahit olmuşuzdur. Ama şahit olmayanlarımız da çoktur. Neden?.. Öyleyse taklit, sumilasyon öğrenmenin bir boyutudur ve herhangi bir zorlama olmaksızın vuku bulur. Başını örten her ilkokul öğrencisinin kendi isteğiyle başını örtüyor olması ihtimalini reddetmek doğru bir çıkarım değildir. Böyle olanlar olabileceği gibi, olmayanların da olabileceğini kabul etmek gerekir. Genellemeler sorunları sadece büyütmeye yarar. Başörtülü kadınlar olarak bizler yıllarca bunun sıkıntısını çekmedik mi?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.