İlköğretimde din (2)
AK Partili Üskül ve ardından Gül ailesi tarafından ilkokulda başörtüsü konusuyla alakalı sarfedilen sözlerle ateşlenen tartışmaya devam edelim.
Meselenin karara hazırlık, zihinsel olgunluk açısından değerlendirilmesi gerektiğine, kişiden kişiye değişebilecek psikolojik altyapıya dikkat çekmiştim. Kesin ve kat’i çıkışların genellemelere götürüyor olmasıysa ayrı bir tehlike arz ediyor demiştik.
Burada bir başka sorun da akıl baliğlik kavramıyla ilgilidir. “Bir insan ne zaman reşit kabul edilir” diye de sorabiliriz soruyu. Adı geçen tartışmada devletin reşit kabul etme yaşı olan on sekiz mi esas alınacaktır mesela, yoksa kişiden kişiye değişebilecek büluğ çağı mı?
Bir başka soru da ilkokulun, yani ilköğretimin ne olduğudur. Bayan Gül’ün ilkokul dediği, bugün ilköğretim. Zaten sekiz yıllık bu kesintisiz eğitimi bitiren bir kız, büluğ çağına girmiş olacaktır. Ama devlet müdahalesiyle çocuk muamelesi görecektir. Haydi bunu da bırakalım, “Lise ne olacak” diye de sorar halkımız. Yani Sayın Gül’lere göre ilkokulda kendi isteğiyle baş örtmek olmaz da, lisede olur mu? “First Lady kaç yaşında başını örtmüştür ve bu kararı birinin zoruyla mı almıştır” da bir başka sorudur... Bu soruların hepsi pratik alanda karşılık bulması gerekenlerdir.
“Teorik alanda ise Üskül’ün müdahaleci devlet anlayışı hangi çerçevede karşılık bulur” diye sorabiliriz. Eli uzun bir devlet, bu uzunluğun sınırlarını neye göre koyar, yani devlet eli nereye kadar uzanmalıdır? Farklı yönetim tarzları bu sorulara, birbirine zıt cevaplar verebilir. Totaliter sistem ile özgür dünya anlayışının örtüşmesi, söz konusu değil. Öyleyse Türkiye hangi yoldadır, yani haklar alanını genişleten, özgürlükleri artıran bir Türkiye geleceğinden mi söz etmeliyiz; yoksa bunun tam tersi boğucu bir sistemden mi?
Hükümet daha özgür bir Türkiye kurmak isterken, bu alandaki kısıtlama işaretleri nasıl izah edilebilir ki?.. Akla düşen bir başka soru da; AK Parti’nin başörtüsü söz konusu olunca daha çok özgürlük hedefinden vazgeçip geçmediğidir... İkincisi; doğruysa selektif bir özgürlükçülükle mi karşı karşıyayız? İlköğretimde örtme, lise belli değil, üniversitede ört, sonra aç! (Ee ne anladım ben bu işten!)
Üskül’ün açıklamalarına itiraz etmeyen hükümete sormak lazım: Aynı müdahaleci tavrı, mesela Alevilere, mesela Hıristiyanlara, mesela aramızdaki agnostiklere de uygulayacaklar mı? Yoksa bu ülkede şu an itibariyle hâlâ -evet hâlâ- on iki yaşın altındaki çocuklarımıza öz be öz dinimizin kaynağı Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesinin yasak olup da Tevrat ve İncil’in böyle bir yasağın kapsamı dışında tutuluyor olması gibi bir çifte standardı, bu tartışmada da koruyup diğer gruplarla uğraşılmayacak mı?..
Pratik alanda karşımıza çıkan bir soruyla konuyu bağlayalım: AK Parti’nin “Haydi Kızlar Okula” kampanyasını hatırlarsınız... Kampanyanın ilk günlerinde, Güneydoğu illerine giden AK Partililere kızlarını okutmayan babaların tepkisi, “nasıl okutalım ki, başlarını örttürmüyorsunuz” ile ortaya konmuştu.
Sahi, biz ne istiyoruz... Yani Cumhuriyet... Yani rejim? Bu kızlar okusun mu, okumasın mı?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.