Başörtüsü değil, siyaset problemli
Bir süre önce Türkiye yine yoğun biçimde başörtüsü meselesini tartışmıştı. O tartışmalarla üniversitelerde sorunu çözemeyen siyaset, bu kez ortaya "Ya ilkokullarda da istenirse, ne olacak?" gerekçesini atarak işi daha da karmaşıklaştırdı.
Oysa yaşanan hayatın içinde mesele bu kadar karmaşık değil.
Türkiye toplumu siyasetin karmaşık hale getirdiği bu sorunu kendi arasında ustaca çözmüş.
Rakamlar bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Alın Türkiye İş Kadınları Derneği'nin (TİKAD) yaptırdığı araştırmayı...
Prof. Özer Sencar, Prof. İhsan Dağı, Dr. Sıtkı Yıldız ve Dr. Vahap Coşkun'un imzasını taşıyan "Başörtüsü ve Toplumsal Uzlaşma" başlıklı araştırma "başı açıklarla başörtülülerin" birbirine nasıl baktıklarını ortaya koyuyor.
Başörtülü kadınların yüzde 98'i başı açık kadınlarla arkadaşlık yapmakta, yüzde 99'u da başı açık kadınlarla komşuluk ilişkileri kurmakta sakınca görmüyor.
Başı açık kadınların yüzde 76'sı ise başörtülü kadınların eğitim alamamasına üzülüyor. Yüzde 87'si başörtülü kadınların kariyer sahibi olmasından rahatsızlık duymuyor, yüzde 66'sı çalışmalarının doğru olduğunu, yüzde 88'i de kendileri gibi eşit vatandaşlar olduğunu ifade ediyor. Şimdi gelelim kısa süre önce alevli tartışmalara yol açan devlet dairelerinde başörtülülerin çalışma meselesine... İşte rakamlar:
Katılımcıların yüzde 69'u kamuda başörtüsü yasağını doğru bulmadığını belirtirken, yüzde 26.5'lik kesim yasağı doğru buluyor.
Bu rakamları siyasetin iyi okuması gerekiyor. Özellikle de değişim sancısı yaşayan CHP'nin... '
Refah Partili sosyal demokrat'
Bu noktada CHP'nin, 80'lerin ikinci yarısında başlayıp 2002'de AK Parti'yle iktidara gelen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın değişim serüvenini iyi incelemesi gerekiyor.
Hüseyin Besli ve Ömer Özbay' ın yazdıkları "Bir Liderin Doğuşu" kitabında çok örnek var ama çarpıcı olan birini anlatalım.
Yıl 1989... O tarihte Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Tayyip Erdoğan, partisinin yüzde 3 oy aldığı Beyoğlu'ndan belediye başkanı adayı olur. Hem il başkanı hem de partinin MKYK üyesi nasıl olur da böylesine riskli bölgeden aday olur?
İşte bugünün Başbakanı Erdoğan' ın o günkü cevabı:
"Çünkü RP olarak bugüne kadar aldığımız oyların, almamız gereken oyun çok altında olduğuna inanıyordum. İnsanlar bize oy vermek istiyor ama aramızdaki görünmez duvar, birbirimizle ilişki kurmamızı engelliyordu. 70'lerden beri bu duvarı bir türlü yıkamıyorduk. Eğer halkla ilişki kurmanın bir yolunu, yöntemini bulabilirsek duvar yıkılacak ve biz Türkiye'nin birinci partisi olacaktık."
Oldular da... 2002'deki AK Parti iktidarı da aslında 80'lerin sonunda şekillenen bu değişimin bir sonucuydu.
O yerel seçimler, RP açısından birçok yenilik içeriyordu ama biri o kesim açısından devrim niteliğindeydi. İlk kez kadınların aktif olarak seçim sahasında görev alması...
Hem de "başı açık" kadınların... Riskliydi çünkü parti genel merkezi bile seçimleri değil, uygulamanın "caiz" olup olmadığını tartışıyor, bazı gazeteler ise "RP seçimde fahişeleri çalıştırdı" gibi garip haberler yapıyordu.
Peki, içeriden böyle değerlendirilen bu olay, dış dünyadan nasıl görülüyordu?
89 yerel seçimlerinde Tayyip Erdoğan'ın kampanyasını izleyen Le Monde muhabiri şöyle yazıyordu: "İslamcı Refah Partisi'nin sosyal demokrat görüşlü bu genç adayı, dikkatle izlenmeli..."
Şimdi bugüne dönelim... CHP ciddi bir değişim sancısı yaşıyor. Kısa sürede CHP'nin yeni yönetiminden çok şey beklendiğini biliyorum ama siz de bu toplumun her kesiminden de oy almak istiyorsanız parti içi ve dışı tepkileri göze almalısınız.
Hâlâ başörtüsüne önyargıyla bakıyor, hâlâ hakkında dava açılan askerlerin görevden uzaklaştırılmasını "sivil darbe" olarak niteliyor ve hâlâ Kürt meselesi demeye çekiniyorsanız işiniz gerçekten zor.
Taraf gazetesinin tarifiyle söyleyelim; "1980 model Anadol"la 2010'ların otobanlarında yol alınabilir mi?