Yeni bir trend: İran-severlik...
Türk medyasında ne çok 'İran-sever' varmış da haberimiz yokmuş... Daha doğrusu, bugüne kadar 'İran-sevmez' bildiğimiz kişileri yanlış tanımışız, meğer hepsinin içerisinde bir 'İran-severlik' gizliymiş...
Sadece medyada mı? Siyaset alanında da 'İran-severler' türedi. 'İran-sever' yeni siyasiler, medyadaki 'İran-sever' uzantılarıyla birlikte, NATO'nun yeni stratejisi 'füze kalkanı' konusunda aydınlatma görevini üstlendiler.
Bir değil çok sayıda oldukları için adlarını vermiyorum. 'Merkez' diye tanımlanan gazetelerde köşeleri tutmuş olduklarını söyleyebilirim. Bir de, eğer NATO'nun Lizbon Zirvesi'nde Türkiye adına masaya yumruk vurulsa ve "Biz bu işte yokuz" tavrı benimsenseydi, "Ezeli düşmanımız İran'ı korumak için 60 yıllık NATO ittifakı tepildi" itirazıyla başlayıp "Eksen kayması, eksen kayması" şarkısıyla kafamızı şişirecek tipler olduklarını kayda geçireyim...
Yeni 'İran-severler' aslında 'AKP-sevmezler' familyasından oluyorlar çünkü...
Rastgele bir örnek size: "Füze kalkanı konusunda çok basit gerçekler gözden kaçıyor. Ya da kaçırılıyor./ Son yıllarda füze ve radarların Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne yerleştirilmesi söz konusu olup Rusya protesto ettiğinde ABD Başkanı Obama ne demişti:- Biz bu sistemi İran'a karşı kullanacağız.../ Demek ki radarlar Çek Cumhuriyeti'nden İran'ı görebiliyor./ CHP Milletvekili Onur Öymen de Kanal B'de işte bunu söylüyordu geçen akşam:- Radarların menzili İran füzelerinin menzilinden çok daha fazladır. O yüzden Romanya, Bulgaristan,Yunanistan dahil herhangi bir Avrupa ülkesine yerleştirilebilir. Türkiye'ye yerleştirilmesi tamamen İran ile Türkiye'nin ilişkilerini bozmaya yöneliktir./ Yalın, basit ama hayati bir yorum..."
Konuyu aramızda müzakere ederken, bir dostum, "Sen CHP'li siyasiler ile CHP'li kalemleri çok fazla önemsiyorsun" dedi bana. Dostuma göre, bu tür görüşler açıklayan siyasiler CHP'deki konumlarını kaybetmiş bulunuyorlar. "Göreceksin" dedi dostum, "Önümüzdeki seçimde çoğu Meclis'e veda edecek..."
Ciddi bir haber bu benim için... Herkes Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Lübnan gezisini izleyen meslektaşlara söylediklerinden hareketle tırpanı Ak Parti'de bekliyor. Meclis'e devam etmeyen, seçim bölgesinde yeterince çalışmayan milletvekilleri bir daha aday gösterilmeyecek Ak Parti'de... Galiba üç dönem ve daha fazla Meclis'te bulunan milletvekillerine de "Artık yeter" denecekmiş... Onların yerini yeni yüzlerin alması bekleniyor. Başbakan, "Kadın milletvekili sayısı da artacak" dediğine göre, en az 50 kadın seçilecek yerlerden aday gösterilecek demektir.
"Daha büyük tırpan CHP'de" dedi 'bir bilen' konumundaki dostum. Muhaliflerin 'kurultay' baskısı bu gelişmeyi durdurma amaçlıymış söylediğine göre. "Kurultay'da Parti Meclisi oluşurken bu tipler dışarıda kalırlarsa 'Güven Partisi modeli' bile gündeme gelebilir" dedi aynı dost.
Güven Partisi, CHP'de Bülent Ecevit'in partiye hakim olmasından sonra Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır ve Ferit Melen gibi eskilerin ayrılarak kurdukları partiydi; ilk seçimde milletvekili olarak Meclis'e girmeyi başardı çekirdek kadro, ama sonrasında partileri tarihe karışmıştı.
'Bir bilen dost' o günlerin yeniden yaşanacağına emin görünüyor.
Sessiz sedasız bizleri dinleyen bir başka dost ise, "Her şeyi iç politikaya çekmeseniz olmaz sanki" diye bizleri azarladı: "Ne güzel İran-severlikle başladınız, konuyu esas yörüngesine oturtacağınızı sandım; ancak siz ne yaptınız, götürüp CHP'deki hizipler çatışmasına bağladınız..."
Azarcı dostumun kafası fena halde Ortadoğu dengelerine takıktır. Nitekim heybesinden çıkardığı da yine Ortadoğulu bir tez oldu. Dediği şu: "Lizbon Zirvesi'nde Türkiye'nin de 'Evet' demesiyle yürürlüğe giren NATO'nun yeni stratejik konsepti en çok İsrail'i hedef alıyor. İsrail'in dişine kadar silâhlanmasının ve canı istediğinde etrafına (Gazze'ye ve Lübnan'a) saldırmasının en büyük gerekçesi elinden alındı çünkü...
"İsrail'in huzursuzluğu ve saldırganlığının en büyük gerekçesi, etrafının düşmanlarla çevrili olması ve günün birinde üzerine ölüm füzeleri yağdırılma tehlikesi altında yaşaması... NATO'nun yeni stratejisi ise bu gerekçeyi İsrail'in elinden almaya yarıyor."
Dostum tezini şu sözlerle tamamladı: "İsrail'in üzerindeki 'Filistin Devleti'ni tanıma baskısının arttığına tanık olacağımız günler yaklaşıyor. Aksi halde, İsrail-yanlısı kalemler neden Türkiye üzerindeki baskılarını Lizbon Zirvesi sonrasında daha da arttırsınlar ki? Zirve sonrasında İran'dan, ilişkileri bozmak bir tarafa itiraz sesi bile çıkmıyor, ama İsrail-yanlıları faaliyetlerini artırdılar. Sebebi bu..."
Aklımı karıştıran bir tez olduğunu itiraf ederim, hazmı o kadar kolay değil. Ancak üzerinde düşünmeye de değer...
Merak etmeyin, 'İran-sever' siyasiler ve kalemlerin çetelesini tutmayı sürdüreceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.