Hangi yazarları okumam?
Fatih Altaylı, bir vakitler, bu satırların yazarını övmek için, “Fikirlerinin yüzde 99’una katılmam ama Ahmet Kekeç merttir, delikanlıdır, dobradır” gibilerden şeyler yazmıştı.
Eksik olmasın da, o günden beri Fatih Altaylı’nın “katıldığı” fikrimi merak edip durdum.
Hangisiydi o?
Diyelim ki oturduğum yerden 100 adet fikir üretiyorum... Ama bunlardan sadece bir tanesini kabule şayan bulunuyor.
Mahcup ve utangaç tabiatlı olduğum için açıp soramadım da...
Birazdan, Fatih Altaylı’yı “direkt” ilgilendiren bir konuda düşüncelerimi aktaracağım, inşaallah beğeneceği fikir sayısı ikiye katlanacak.
Konu şu:
Nejdet Baykal adlı bir internet fenomeni, Yılmaz Özdil’den tornistan ettiği bir yazıyı “okur yorumu” adı altında Fatih Bey’e yolluyor.
Fatih bey de, içinde bol miktarda “inek, öküz ve koyun” sözcüklerinin geçtiği bu harikulade mizah örneğini, “Bazen çok güzel yazılar çıkıyor karşımıza maillerde bloglarda. Bunu da bir okur yollamış. Nejdet Baykal yazmış. Çok beğendim doğrusu. Paylaşmak istedim” diyerek aynen köşesinde yayınlıyor
Tabii, madara oluyor.
Dün, internet siteleri, Fatih Altaylı’nın nasıl faka bastığını, nasıl rezil rüsva olduğunu anlatan yazılardan geçilmiyordu.
Düşündüm:
Bunu “naşir” adına bir nakısa saymalı mı?
Hakikaten de Fatih Altaylı faka mı basmıştı, rezil rüsva mı olmuştu?
Düşündüm ve şu sonuca vardım (Fatih Altaylı bu fikrimi çok beğenecek):
Faka basmıştı basmasına da, ortada kişiyi rezil rüsva edecek bir olay yoktu. Masum bir dalgınlık, dikkatsizlik, özensizlik... Ne sayarsanız sayın... En fazla Nejdet adlı cevval delikanlının eşşekliğine verilebilirdi.
Benim başıma da gelmişti böyle bir şey... “Postmedya” adlı internet sitesinde yayımlanan bir yazıyı, bir okurumdan geldiği için, “okur mektubu” diye köşeme taşımış, azıcık mahcup olmuştum. Mahcubiyetimden özür dilemeyi bile unutmuştum.
Bu cümleden olarak Murat Bardakçı, “Tarihte faka basan muharrirler” diye bir yazı yazabilir... Başarısız bir “Bardakçı imitasyonu” olan ve konusuzluktan kıvranan Soner kardeşimiz de faka basan muharrirlerin şecerelerini çıkarıp “Sabetaycılıkla” ilişkilendirebilir... Neden olmasın?
Ben “Altaylı’nın dikkatsizliği” diyorum.
Hem, herkes herkesi okumak zorunda mı?
Fatih Altaylı’yı faka bastıran yazıyı ben de okumamıştım. Suç mu?
Dikkat ettim, son zamanlarda ne çok kişiyi eksiltmişim hayatımdan...
Hürriyet’in ağzı bozuk yazarlarını okumuyorum mesela. Kalbime ağrılar giriyor. Okuyamıyorum da...
Hastalıklı bir tecessüsle sağa sola bulaşan “bulaşık oğlan”ın yazılarına da bakamıyorum. Midem kaldırmıyor... Yılda üçyüz seksen kere “ahlaksız Vakit”, beşyüz yirmi kere “Majestelerinin karikatüristi”, yediyüz on beş kere “vay Lerzan, vay Mahsun” diyen bir adamın nesini okuyacaksın?
Mehmet Yakup’u da okumuyorum.
Sedat’ı, Cüneyt’i, Yalçın’ı, öteki Yalçın’ı, Tufan’ı...
Entelektüel kontenjanından sağa sola küfrettirilen Özdemir İnce’yi bırakalı handiyse iki sene oldu... Muhbir okur ihbar ettikçe haberdar oluyorum yazdıklarından.
Ertuğrul Özkök’ü okurum.
Beğenmem ama okurum... Üstelik, dikkate değer bulurum.
Kanat Atkaya ve Doğan Hızlan’ı hem okur, hem beğenirim.
Nuray Mert’i de okurum... Onun da yeni adresindeki “ben eskiden de böyleydim, sizlerden biriydim” demeye getiren çırpınışlarını dikkate değer buluyorum.
Fatih Altaylı’yla ilgili bir şey söyleyeceğim ama bu fikrimden hoşlanmayacağı için erteliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.