Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Rektörün postal giyeni makbuldür

Rektörün postal giyeni makbuldür

Başbakan, Dolmabahçe’de kimi rektörlerle bir araya geldi, onları dinledi, kendi kafasındaki “yüksek öğretim modelini” anlattı ve mevzu bitti.

Hayır, bitmemiş.

Deniyor ki, “Bir Başbakan, rektörleri ayağına çağırıp selam durduramaz...”

İkinci eleştiri de şu: “Bu durum, nerden bakarsanız bakın protesto nedenidir ve polisin ağır mukavemetiyle karşılaşmasalardı, Ankara’dan otobüslerle taşınan öğrenciler de bu nahoş durumu protesto edecekti.”

Protestoya bir şey demem...

Bir haktır bu.

Protestoya kalkıştı diye öğrencilerin en ağır mukavemetle püskürtülmelerini de kabul edemem ve eleştiririm... İşte İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nü eleştiriyorum: Neden olduğunuz görüntü, demokratik ülkelerde olmaması gereken bir görüntüdür. Daha toleranslı olunabilir. Esasında otoritenin “toleranslı” olanı makbuldür.

Fakat, bir şeyin protesto nedeni olup olmadığına kim, hangi odaklar, hangi “tayin edilmiş yetke” karar veriyor?

Hadi diyelim ki ortada karar alıcı bir “yetke” var ve sıradan bir toplantıda bile “protesto hakkı” vehmediyor. Bunun taşlı, sopalı ve bıçaklı olmasına da kendisi mi karar veriyor? İstanbul’da öğrenci kalmamış gibi, Ankara’dan otobüslerle öğrenci taşınması, dolayısıyla demokratik bir hak olması gereken protestoya “organizasyon” süsü verilmesi de “karar alıcı yetke”nin bir marifeti mi?

Hangi demokratik ülkede, darbe cuntalarının sayısız suikast teşebbüsünden kurtulmuş bir Başbakan’a yönelik “protesto organizasyonlarına” hoşgörüyle bakılır?

Böyle bir ülke var mı?

Belki de karar alıcı yetke, polisin ağır mukavemetini hesap ederek ve bir fotoğraf elde etmeyi umarak kalkıştı bu eyleme...

İhtimal dairesinde değil midir?

Hiç olmamış mıdır?

Kozmik odalarımızda, bunun “ihtimal dairesinde” olduğunu söyleyen binlerce belge mahfuz... Yazar kasa eylemlerinden “Ordu Göreve” pankartlarına, cübbeli yürüyüşlerden cumhuriyet mitinglerine sayısız organizasyon ve kalkışma...

Peki, bir Başbakan, rektörleri ayağına çağırıp selam durdurabilir mi?

Bu soruyu, darbe cuntalarıyla yatıp darbe cuntalarıyla kalkan, ellerine tutuşturulan “karargâh çıktılarını” manşete çakmaktan imtina etmeyen özgür basınımızın “özgür müntesipleri” soruyor.

Ben de diyorum ki:

Eski YÖK Başkanı (Erdoğan Teziç) Genelkurmay karargâhından çıkmazdı... Ağzınızı bile açmazdınız... Yenisi “seçilmişlerle” iş tutmaya başlayınca “eğitimde özerklik” merakınız depreşti... Üstelik, bu seçilmişler, karşısında el pençe divan durduğunuz Paşalar gibi kapalı darbe yaparak iktidara gelmediler. Halkın oyunu aldılar...

Eskiden rektörler “Ordu Göreve” pankartı taşırdı... Sesiniz çıkmazdı.

Eskiden rektörler Başbakana “zurnacı”, “halayık”, “edepsiz”, “başbayi” diye hakaret ederdi... Sesiniz çıkmazdı.

Eskiden rektörler üniversitelerde fener alayları, “gece yürüyüşleri” düzenlerdi... Sesiniz çıkmazdı.

Eskiden rektörler “Önce eğitim değil, önce laiklik” derdi... Sesiniz çıkmazdı.

Eskiden rektörler kürsüde gaza gelip Yunanistan’a savaş ilan ederdi... Sesiniz çıkmazdı.

Eskiden rektörler, “Buyurduğunuz gibi Paşam” derdi... Sesiniz çıkmaz, “Rektörler Paşalara selam durdu” demek aklınıza gelmezdi.

Demek ki sizin gözünüzde, rektörün postal giyeni makbul...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi