Öcalan'ın Gülen Hareketi'ne mesajı
12 Eylül referandumuyla "sivil siyaset" in güçleneceği yeni bir dönemin başlayacağını yazdığım yazılarda Abdullah Öcalan'ın artık asker eksenli değil, sivil iradeye, sivil siyasete göre yol haritası çizeceğini belirtmiştim.
Şimdi o değişimin yansımalarını görüyoruz. Öcalan, merkezinde kendisinin olduğu yeni çıkışlar yapıyor. Bir anlamda yeni dönemin Kürt siyasetini şekillendiriyor.
Öcalan'ın avukatlarıyla yazar kimliğiyle de olsa Hüseyin Gülerce'nin görüşmesi bu çabanın bir ürünü...
İki kesim arasında geçmişten beri sert bir siyasal ilişki olduğu biliniyor. Özellikle PKK-BDP hattının laikçi duruşu, Gülen Hareketi'nin sivil demokratik yaklaşımını, sorunlara "diyalog- hoşgörü" çerçevesinde bakışlarına anlamakta hep tereddüt taşıdı.
İki kesim de geçmiş algılarla birbirlerine bakıyorlardı. Biri "Türk-İslam sentezi" öteki "sol düşmanlığı" üzerinden bakıyordu.
Geçen yıl Brüksel'de Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal'la bir araya geldiğimizde uzun uzun Gülen Hareketi üzerine konuşmuştuk. İnanılmaz tepkiliydiler. Ama hareketin küresel güç haline gelmesin sağlayan değişimi de anlamak istiyor, Gülen Hareketi'nin demokrasiye, insan haklarına, Kürt meselesine bakışlarının samimi olup olmadığını soruyorlardı.
Hâlâ PKK-BDP hattında bu yaklaşım büyük oranda etkin. Ancak Öcalan bu ezberi bozacak yeni bir çıkışa işaret ediyor:
"Biz Gülen hareketini önemsiyoruz. Birçok ortak paydada buluşabiliriz. Kürt sorununun çözümünde onların katkısı çok önemli. Onlardan destek bekliyoruz. Kürt hareketinin Türkiyelileşmesi için de bu buluşma önemli..."
Bu sözlerin her satırı seçilmiş ama şu cümle belki de Öcalan'ın tüm mesajını özetliyor: "Kürt hareketinin Türkiyelileşmesi için de bu buluşma önemli..."
Öcalan, Kürt hareketinin içinden geçtiğimiz süreçteki en önemli ihtiyacını bu sözlerle dile getiriyor.
İşin sırrı burada... Çünkü Öcalan, şu gerçeği görüyor; BDP aklı, sol hatta "hayırcı" sol dışında bir ittifakın ötesine geçemiyor. Oysa Kürt meselesinin demokrasi içinde çözülmesinde geniş kitlelerin desteğine ihtiyaç var.
19 Ekim 2009'daki Habur sonrası olayları hatırlayın. İzmir'de Türkiye'nin kentli, laik, ulusalcı ve milliyetçi kitleleri Kürt sorununun çözümünde bir başlangıç olan Habur girişini çok kısa sürede bir kâbusa dönüştürdüler.
Gülen Hareketi ise çok farklı bir dili yakalayan, dünyayla buluşan güçlü bir sivil hareket. Abant Platformu çerçevesinde Kürt meselesini tartışma gündemine alan, konuşmaktan korkmayan nefret değil barış dili üreten bir hareket...
Kürt hareketleri Kürt meselesini konuşabilmek için mücadele ederken, o meseleyi Diyarbakır'da konuşmaya gelen Gülen Hareketi mensuplarını tehdit etmeleri ciddi bir paradokstu...
Hâlâ da Ahmet Türk'ün ağzından "misyonerlik" yapmakla uyarılmaları insanı şaşırtıyor.
Gerçek şu ki, Kürt meselesine barış ve demokrasi zemininde çözüm bulmak isteyenlerin, küresel boyutları da olan Gülen Hareketi'nin kitle tabanıyla buluşması Türkiye'deki diğer kesimlerle kıyaslandığında çok daha kolay...
Sanıyorum Öcalan geç de olsa bu gerçeği gördü ve sivil toplumu kazanmanın bir adımı olarak Gülen Hareketi'ne masaj yollamaya başladı.
Aslında silahların susması ve yeni bir toplumsal uzlaşma için devlet, hükümet, sivil toplum örgütleri ve siyasi aktörler dahil herkes bir "arayış" içinde... Öcalan'ın son çıkışı da bu arayışın bir parçası...
Bu arayışlara karşı çıkmak yerine anlamaya çalışmak gerekiyor.