İki Dil Bir Bavul
Silahlar sustuğunda siyaset öne çıkıyor. Bunun en iyi göstergesi son günlerin biraz da sert geçen çok dillilik tartışması...
Önceki gün BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş şöyle diyordu:
"Bölgede iki dilli bir hayat olacak..."
Siyaseti de sivil toplumu da şoke eden bir açıklamaydı bu... Şoke ediciydi çünkü Türkiye toplumunun önünde 87 yıldır duran bir Kürt gerçeği vardı ve Kürt kimliğinin simgesi dildi. Ve ne yazık ki bu dil meselesi 26 yıllık düşük yoğunluklu savaş sürecinde hep silahların gölgesinde kaldı.
Tabii son 10 yıllık AB süreci ve AK Parti iktidarı döneminde atılan adımları da görmek gerekiyor.
TRT Şeş'in açılması, isim ve siyasi propaganda yasaklarının kalkması gibi... Gerçi hâlâ mahkemelerde "bilinmeyen dil" olarak kayda geçilmesi gibi garipliklere devam ediyor ama bunlar önemli adımlardı. Ama asıl mesele milyonlarca insanın ana dille eğitim talebiydi. Şimdi Türkiye toplumu olarak hepimiz bir seçimle karşı karşıyayız... Bütün renklerin, dinlerin ve dillerin özgürleştiği bir Türkiye mi istiyoruz yoksa toplumu karşı karşıya getiren yasakçı bir Türkiye mi? Bu sorunun cevabını siyaset verecek.
Bir siyasi parti olarak BDP kendisine oy veren kitlelerin talebini dile getirdi. Erken ve sert bulabilirsiniz.
Ama Türkiye bu taleple eninde sonunda karşılaşacaktı.
Siyasi partiler hazır mı?
BDP Genel Başkanı Demirtaş bu talebi dile getirirken şöyle diyordu:
"Artık devletin yasal ve anayasal düzenleme yapmasını beklemeyeceğiz. Çünkü yaptıklarımızın hepsi meşrudur, haktır, hukuka uygundur. Bu bölgede iki dilli hayat olacaktır. Şehrin girişinde niye iki dilli hoş geldiniz tabelası olmasın. O kente giden bilmeli ki orada başka diller ve kültürler yaşıyor. Bunu engelleyen toplum değil devlettir."
Sarsıcı da olsa bu öneri siyasi bir talepti. Garip olan, Türkiye siyasetinin ve toplumunun buna hazırlanmaması ve BDP'nin bu gerçeğe rağmen kullandığı sert siyasi dildi...
Bir siyasetçi şöyle diyor: "Bakın silahlar devreden çıktı ama bu kez de kurşun gibi bir dil kullanılıyor. Bunun yerine daha makul, daha tartışmaya açık emri vaki yapmayan bir yaklaşım gösterilebilir."
BDP'nin siyaset dilinin sert olduğu açık. Ama artık Türkiye siyasetçileri de geldiğimiz bu noktada çözüm önerilerini ortaya koymak zorunda.
Bu açıdan siyasi partilere bakınca tablo pek parlak görünmüyor. AK Parti bu meselenin farkında ve daha temkinli bir yol izliyor. Devlet Bakanı Bülent Arınç, Meclis kürsüsünden Kürtçe, "Xwede ji te razibe" (Allah senden razı olsun) diyerek hem yeni döneme nasıl baktığının işaretini verdi hem de "Ben sizi anlamak istiyorum" çağrısı yaptı.
BDP ana dille ilgili demokratik talebini dile getirirken, Türkiye'deki sivil toplumla bu talebi buluşacak Arınç'ın çağrısını dikkate almalı...
Diğer partilere gelince...
MHP'nin tutumu çok açık; "Çok dilli ve çok milletli bir yapıya müsaade edilemez..."
Bu noktada tavrı asıl merak edilen parti ise CHP... CHP şu sıralarda olağanüstü kurultayla meşgul... CHP'nin sessiz kalmasını eleştirenler olabilir ama ben eski genel başkan Deniz Baykal'ın "Dil Böler" yaklaşımını hatırlayınca şu andaki sessizliği hayra yoruyorum. Hiç olmazsa dil meselesi tartışmaları daha fazla sertleşmeden sürüyor.
Çok Kültürlü Bir Türkiye
Çok dillilik tartışmalarını izlerken aklımın bir köşesinde hep o film var: İki Dil Bir Bavul...
Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan'ın yönetmenliğini yaptığı filmde, Denizlili bir Türk öğretmenin Siverek'in bir köyünde Türkçe bilmeyen Kürt çocuklarla geçirdiği bir yıl anlatılıyor. Öğretmen Kürtçe bilmiyor, çocuklar da Türkçe...
Bu coğrafyada milyonlarca insanın hikâyesini hiç abartmadan, siyasal bir dil kullanmadan bize anlatıyor. Bu günlerde empati kurmak için özellikle siyasilerin o filmi izlemesinde yarar var.