Shqiptare’dan Tekrit’e
Son günlerde birden fazla Arap yazar yazılarında Kürt ayrılıkçılığı üzerine odaklanmış durumda. Ureyb (Arib) Rantisi, İlyas Harfuş ve Rıdvan Seyyid bunlardan bazıları. ‘Birlik şantajı ve ayrılık şehveti’ adıyla yazmış olduğu yazısında Rıdvan Seyyid, Partizan Kürt liderlerinin şantaja dayalı politikalarını nazara veriyor. Öyle bir şantaj çarkı işliyor ki, en sonunda kendileri değil de ‘fazla naz aşık usandırır’ misali Arapları çılgına çevirecekler ve karşı tarafı bölünmeyi ister hale getirecekler. Gerçekten de bugün Irak’ta Sünnisiyle Şiisiyle Arap çoğunluk ikinci sınıf vatandaş durumda ve Irak’ın iç ve dış politikası Erbil’in ipoteği altında. Şantaj üzerine kurulu ilişkileri ve birliği sürdürmek ne kadar mümkün? Rıdvan Seyyid bunu sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda şantajla birlikte ikili bir politika izlediklerini ve ayrılık şehveti içinde olduklarını yazıyor. İlyas Harfuş da Kürtlerin boşanmaya kararlı olduklarını ileri sürüyor. Ayrılık eğilimi salgın hastalık gibi. Kürtlerden sonra Basralı Şiiler de en azından yeni bir federasyon formülünün çatısını arıyorlar. Rıdvan Seyyid ve İlyas Harfuş Arap dünyasında bir ayrılık furyası estiğini ve Güney Sudanlı ayrılıkçıların Sudan’ı bölünmenin eşiğine getirdiğini ve Ocak ayında bu yönde referandum yapılacağını hatırlatıyor. Barzani de son sıralarda ayrılık şehvetine kapılmış olmalı ki kendi kaderini tayin hakkı istiyor. İsterse bunu Amerikalılardan alabilir. Zaten bu konuda son söz Iraklılardan ziyade Amerikalılarda. Partizanları bu aşamaya getiren ABD, bundan sonrası için de herhalde yardımını esirgemeyecektir. Çok ilginçtir, bugün Irak’ta cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı ve dışişleri bakanı Kürt kökenlidir (değişebilir). Yani devletin en hassas kurumlarına hakimler. Böyle önemli bakanlıkları ve merkezleri elinde toplayan Kürtler kuzeyde aralarına Arapları da sokmuyorlar. Bölgede 80 bin kişilik Peşmerge ordusu var. Herhalde bunlar ABD’ye karşı beslenmiyor. Kerkük’teki Peşmerge miktarı ise 8 bin olarak veriliyor.
*
Barzani güneyde böyle konuşurken, kuzeyde de Apo isteklerinin gerçekleşmemesi halinde kıyametin kopacağını bildiriyor. Adam hapishanede şantaj yapıyor ve ‘ya isteklerimi kabul edersiniz ya da bildiğimi okurum’ diyor. Irak Barzani’nin ve Talabani’nin rehinesi ve Türkiye de sanki İmralı sakininin tutsağı durumunda. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise daha da ileri giderek iki dil üzerinden siyasi ve fiili isyan başlatıyor. Dolayısıyla, Güney Sudan’dan sonra İslam aleminde ikinci fiili ayrılık hattı Kürt bölgesinden geçiyor.
Esasında, 1877-78 harbinden sonra (93 harbi) Arnavutluk milliyetçiliği gemi azıya almış ve sonuçta bağımsız olmuş ama Apo’ya benzer Enver Hoca’nın mutlak sultasında belki de acıların en büyüğünü tatmış ve milli kimliğini kazanayım derken bütün kimliklerinden ve dini kimliğinden sıyrılmıştır. 1991 ve 2003’teki Irak’a yönelik operasyonlar da Kürtler üzerinde 1877 etkisi yapmıştır. Enver Hoca ve Necmiye Hoca tam bir kültür devrimi yapmışlar ve Arnavutlar’ı bütün dünyadan tecrit etmişlerdir. Bugün de güneyli ve kuzeyli Kürt partizanlarının Enver Hoca gibi Kürtleri yalnızlaştırma politikası uyguladıkları seziliyor. Onları Müslüman kardeşlerine yabancılaştırıyorlar. Kürtler de günlük hayatta yaşadıkları bir takım travmalar nedeniyle onların tuzağına düşmektedirler. Zira milliyetçilik ve sekülerizm üzerine kurulu politikalar bundan başka bir sonuç vermeyecektir. Bu açıdan Kürt partizanların hareketi bir intihar hareketi ve harakiridir. BDP çift dil istemekte haklı değil mi? Muayyen bir sınırda elbette ki bu yöndeki talepler dikkate alınabilir. Lakin mesele çatallı. Bir tarafta haklı bir talep, diğer tarafta ise seküler zeminden geldiğinden bağımsızlığın altını dolduran ve şartlarını hazırlayan bir gelişme. Barzani ve partizanlarının son açıklamaları, taleplerini kültürel değil siyasi zeminde istediklerini gösteriyor. Zaten bu sürecin tabii sonucu ayrılık olacaktır.
*
Partizan Kürtler tezat bir biçimde karşı çıktıkları şeyin aynısını yapmış oluyorlar. Partizanlar seküler zeminde hareket ettikleri için varacakları tabii sonuç ayrılık olacaktır. Hiçbir zaman ayrılıkçı Kürt partizanları ile Bediüzzaman ve Buiti gibi şahsiyetler aynı zeminde değildir. Cezayir’deki Berberi partizanlarla Arapça’yı ihya eden Berberi asıllı Abdulhamid Bin Badis’in aynı olmadığı gibi. Gazali, İran kökenli iken nasıl eserlerini genelde Arapça yazmışsa Bediüzzaman da Türkçe ve Arapça kaleme almıştır. Dolayısıyla hem Kürtlerin hem de Türklerin mefahiri arasına girmiştir. Kürtçülükten yani Tekrit’ten evvel imparatorluğun Batı yakasını koparan dalgalardan birisi Şekiptarlık olmuştur. Arnavut milliyetçiler Osmanlı’yı ne kadar kötülerlerse kötülesinler Osmanlı sonrasında asla saadet yüzü görmemişlerdir. Asıllarına yabancılaşmışlardır. Kürt Partizanlardan veya Apo’dan evvel Resneli Niyazi ve İbrahim Temo gibiler devlete karşı dağa çıkmışlardı. Osmanlı yıkıldı ama Osmanlı’ya karşı dağa çıkanlar bilahare Çetniklerle Şekiptarlar olarak birbirlerinin boğazını sıkmaya başladılar. Balkanlar’da İslam’a en büyük zararı Sırpların düşmanlığından ziyade Enver Hoca gibi sözde İslam adını taşıyanlar vermiştir. Bu partizanlarla yollarını ayırmadıkça Kürt halkı da Arnavut halkı gibi şakavete düşecek ve aralarından İbrahim Rugova veya İsmail Kadare gibi örtülü veya kripto Hıristiyanlar çıkacaktır. Bunun için Kürt halkı geç olmadan tercihini yapmalı ve ebedi kimliğine zıt olan bu partizanları terk etmelidir.
Not: Dünkü yazıda Tekrit yani Kürtçeleştirme daha makro düzeyde şeklinde ifade edilmiştir. Halbuki mikro düzeyde olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.