Çizgiyi nerede çizmeliyiz? (3)
Aşağılık ve yükseklik kompleksleri... İkisi de T.C. milli kimliğinde barınan duygulardır. Doğudan kat be kat iyi Batının çok gerisindedir ülkemiz. Doğudan kasıt İslam dünyasıdır. Pek bir ilerideyizdir geri kalmış İslamcı Ortadoğu’dan. Ama bir o kadar da Avrupa’dan gerideyizdir. Tatlı bir telaş içindeyizdir. Sonuçta da hem aşağılık hissini hem tepeden bakma kompleksini ‘Türk’ olma adına barındırırız içimizde. Onun içindir ki sen kimsin sorusuna kolay kolay cevap bulamayız bu ülkede. Türküzdür, doğruyuzdur, çalışkanızdır. Doğu’dan iyi Batı’dan kötüyüzdür. Dikkat ediniz kendimizden başka da kimseyle olamayız, nev-i şahsına münhasır bir yalnızlık içindeyizdir. Bu yalnızlığın giderimi pahasına ‘Türk’ olarak kenetlenmeyi şart kılar rejim.
Aksi takdirde... Türk, Kürt, Abaza, Çerkez, Laz...harmoni bozulur. Her kafadan bir ses çıkar, rejim sıkıntıya düşer. Nasıl? Farklı kimlik grupları önceliklerine göre taleplerini gündeme getirirler, rejim sıkıntıya düşer. Farklı kimliklerin ihtiyaçlarına cevap vermek rejimi sıkıntıya sokar. Birine verse diğeri de ister, birinden öğrenen önceden olmayan talepleri de gündeme getirir, rejimi dara sokar. Rejim sistemi yani devleti rahat ettirecekken halkını rahat ettirmeyle iştigal eder. Alır başına derdi.
Oysa tek dil, tek ırk, tek din, tek kimlik işleri sadeleştirir, derdi azaltır, devleti hakim kılar. Sakin kılar. Garson devlet yerine Kral devlet yapar. Servis veren yerine alan yapar. Mutlak iktidar eder. Bekasını daim kılar. Vel hasıl rejimin başı ağrımaz. Tuzsuz aşım ağrısız başımdır yani. Ama demokrasi de değildir. E olsun deniyorsa e olsundur da zaten.
İşte haklar paradoksu da bu noktada devreye girer. Devlet-vatandaş ilişkisi iki taraf arasında imzalanan paktlarla, antlaşmalarla sabitlenmiştir. Bunların çerçevesini Anayasa ve kanunlar çizer. Bunlar genel hatlardır, evrensel değerlere atıfta bulunurlar. Grupların kimlikleri üzerinden geliştirdikleri toplumsal talepler devlete bu değerler çerçevesinde iletilir.
Mesela, Anayasa’da eşitlik ilkesi var, biz de bu ilkeden yararlanmak istiyoruz denir. Devletin cevabı tereddütsüzdür. Evet eşitlik ilkesi vardır ama bu sizin bahsettiğiniz ‘özellikli’ alanları kapsamaz, sadece geneli kapsar, olur. Eşitliğin temelinde aynılaşmak yatar çünkü. Yani eşitsinizdir, aynı olduğunuz müddetçe. Bir başka deyişle eşitliğinizden dolayı eşit haklara sahipsinizdir. Ama gerçekten eşit miyiz? Yani aynı mıyız? Ne mümkün!
Hepimiz farklıyız, çeşitliyiz. İşte bu noktada çeşitliliklere cevap vermez devlet. Kendini de böyle bir yükümlülük altında görmez. Farklılıkları, çeşitlilikleri birer sapma olarak nitelendirir ve sapmalar karşılık bulamaz iddiasına sarılır. Kendini böylece aklar teoride.
Devletin bu bağlamda sarıldığı bir ikinci dayanak da şudur: Bir grubun talepleri karşılanırsa bunun ardı arkası kesilmez ve devletin bekası tehlikeye girer. Yani devletin başı bir ağrır, tam ağrır. Şimdi Kürtlere hak verirsek yarın Çerkezler de ister, başı örtülü kızlar da, alevisi de, süryanisi de. Aldı mı başına derdi. En iyisi herkesi sus pus mum gibi tutmak. Sen sağ ben selamet!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.