Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı Kemalizm’e Karşıdır
2011 yılı “Mehmet Âkif Yılı” ilân edilmiş. Âmenna! Fakat bu ifadede hem eksiklik, hem de modernist bir tavır var. Önceki yıllarda olduğu gibi âbide şahsiyetlerin, fikirleriyle kaim olan gücünü göz ardı eden, “kültürel” müzeye dönüştüren postmodern bir mâzicilik anlayışı yatıyor.
Doğrusu “Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı Yılı” olmalıydı. Onu, İstiklâl Marşı’nın her dem taze ve ihtiyaç olan fikirlerinden ayrı bir “şair şahsiyet” olarak yâd etmek, asıl gücünü gösterememek, yani devlet ve millet fikrini toplum damarlarına girdirmemek olur.
Bu eksikliğine rağmen “Mehmet Âkif Yılı” ilânı, totaliter şeflerin mecburileştirilmiş yâdından ikrah gelen ruhumuzu ihya etmedi değil.
Demek ki hâlâ zihinlerde fecir pırıltılarının olabileceğinden, yüreklerde tüten “en son ocak” ların varlığından ümit kesilmemiş.
Demek ki, Ali Yurtgezen’in “İstiklâl Marşı söylenirken çocuklar niye gülüyor?” dediği, devletlûnun uykularının kaçması, utançtan yüzlerinin kızarması gereken sualin cevabı bulunmuş.
Demek ki, İstiklâl Marşı’na ve Âkif’e “Arapçı ve şeriatçı” diyen bâzı generallerin ruhî durumları yine bozulacak.
Yine sağcı, solcu ve Kemalist zihniyetli memurin güruhunca bir opera müziği gibi söylenip dinlenilen İstiklâl Marşı ve Âkif üstüne bağlamından koparılmış, Nasrettin Hoca’nın kuşuna döndürülmüş, mânasından arındırılmış sahte ve beylik nutuklar atılacak?
Zorba rejimin Türkiye’yi tanzim plânlarına bakılırsa, İstiklâl Marşı’nın devri çoktan kapanmış gibi gözüküyor. Tek Parti dönemi ve 27 Mayıs 1960’daki selefleri gibi, İstiklâl Marşı ile millet arasındaki köprüleri yıkmaya çalışanlar hâlâ pusuda bekliyorlar.
Millet çocuklarının dimağında inşa ve ihya edici bir kıvılcım uyandırmayan, usanç veren bir “lakırdı”ya dönüştürülen mübarek İstiklâl Marşı’mızın etinin, kemiğinin sıyrılıp içinin boşaltılmasına sebep olanlar, zihniyet olarak Âkif’in ve İstiklâl Marşı’nın fikirlerine düşman olan Kemalistler ve türevleridir.
İstiklâl Marşı’na karşı olanlar, Müslüman bir millet oluşumuna geçit vermeyen ve millî hâkimiyeti millete teslim etmek istemeyenlerdir. İstiklâl Marşı’na karşı olanların alâmet-i fârikası, laik-ulusalcılık ve Onuncu Yıl Marşı taraftarlığıdır. Onlara göre Âkif ve İstiklâl Marşı Kemalizm’e ve modern seküler bir dünya görüşüne karşıdır.
Tek Parti devrinde Ruşen Eşref, Aka Gündüz ve Ataç gibi pozitivist CHP’nin aydınları, Âkif’in İslâmcı şahsiyetine karşı oldukları içindir ki, İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesini teklif etmişlerdir. Âkif’e ve İstiklâl Marşı’na karşı olanların eşkâli ve zihniyeti târif edildiğinde karşınıza hangi adresler çıkabilir?
MEHMET ÂKİF CUMHURİYETİN NESİ OLUR?
“Çanakkale Şiirini yazan maalesef Türk değildir. Çünkü Türk olmayan birinin şiirini okuyacağız” diyenler, ruh ve zihniyet olarak Türk olmayan pozitivist ve Kemalist Türkçülerdi.
Bu fenaların fenası sözü duyan Âkif gözyaşlarını tutamaz. İstiklâl Marşı’nın mısralarında onun gözyaşlarını hissedenler, İstiklâl Marşı’nın ifade ettiği millettendir.
CHP’nin resmî yayın organları onun İslâmcı şair şahsiyetine de atıf yaparak hakaret ediyorlardı: “Hadi git artık, sen kumda oyna. Âkif, devir değişti, artık Ankara’da senin gibilere, Arap yavelerine de yer yok...” Bu örtülü tarizlerin yanında onu polise takip ettirirler.
Âkif’e, “çember sakallı” ve “gerici ” diyenler ulusalcılar ve Atatürkçülerdir. Ona hakaret edenler, kerhen kabul ettikleri İstiklâl Marşı’nın “Hakka tapan millet” fikrine karşı olan ve “din yok milliyet var” diyen Kemalistlerdi.
Bir Kemalistin yazdıkları, Âkif’e ağyar olan altı okçu ideolojinin zihniyetini açıkça gösteriyor: “Emperyalizme karşı kazanılan zaferin üzerine kurulan Kemalist cumhuriyeti kendisine ne kadar yabancı hissetmiş olmalı ki, onun ‘şerrinden’ ülkesini terk ederek ‘darülislâm’ olarak seçtiği Mısır’a göç edecek. Âkif, ulusal kurtuluş savaşına İstiklâl Marşı ile katılıyor ama, cumhuriyeti görmüyor, göremiyor, benimsemiyor. Cumhuriyetin kurucusu ondan Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmesini, hilesiz ve hurafesiz açıklamasını ve yorumunu yapmasını istiyor. O, ‘küfre hizmet’ saydığı için olacak ki reddediyor.”
Yukarıdaki satırların sahibinin söyledikleri bütünüyle doğrudur. Fakat, Âkif’in hangi cumhuriyeti benimsediğini dikkate almıyor; dahası İstiklâl Savaşında vaat edilen din-i mübin-i İslâm üzere bir cumhuriyetten hile ve cebir ile vazgeçip milletin aldatıldığını anlatmıyor.
Türkiye’nin derin odaklarıyla organik bağ içinde olan zümre İstiklâl Marşı’nı “hegemonyalarına” karşı olarak görürler.
Çünkü “Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl” diyen İstiklâl Marşı, Kemalist cumhuriyete ve dolayısıyla Batılılaşmaya karşıdır. Dile getirdiği fikirler, din ü millet mânasını yüklenmiş olan İstiklâl Mücadelesinin ifadesiydi. Bu fikirler 1925’den sonra tart edildi ve yürürlükten kaldırıldı.
Nebilerin kutsal metinleri gibi, bu ülkede yaşayanları “Hakk’a tapan millet” kimliğine davet eden, “İsrafil’in sûr’u gibi heybetli bir dildir” İstiklâl Marşı.
Bu bakımdandır ki önce kabul edip sonra pişmanlık duyanlar, Kemalist devrimcilerdir, altı ok ilkelerini cumhuriyet sistemi yerine geçirenlerdir, İstiklâl Savaşı’nın bir mücahede, yani cihat olduğunu inkâr edenlerdir.
İstiklâl Marşı’nın mâna ve fikrini sevip benimsemiş olsalardı Sebilürreşad Dergisi’ni kapattırırlar mıydı?
İstiklâl Marşı’nın milletin kâlp ve dimağına bir ilahî iksir gibi girdiğini gören bu güruh kerhen kabullendikleri marşı Avrupaî besteyle anlamsızlaştırmaya, yani din-i mübini çağrıştıran kudretli fikrini bozmaya çalışmadılar mı?
Hiç öyle olmasaydı, defalarca yeni İstiklâl Marşı yazdırılması arayışına girerler miydi?
Kemalist Altı Ok devrimcileri onu, “baypas” edilen İkinci Meclis’ten bu yana potansiyel bir “karşı cumhuriyetçi”, yani sükût eden bir muhalif olarak gördüler.
1925 ve 1926 yılları ülkede şeriatçı, gerici, hilafetçi avının ve Kemalist devrimlere karşı olan her bir unsurun tepelenmeye başlandığı bir zamandır.
Altı Ok cumhuriyeti aleyhinde olabilecek her şeyin bir karşı eylem olarak telâkki edilmeye başlandığı bu bedbaht zamanda sükût ederek Mısır’a gitmemiş midir?
İstiklâl Savaşında “Vatan-ı İslâmiyye’yi kurtarmak” üzere beraber olduğu aldatan cumhuriyetçilerin şenî inkılâplarına karşı, “Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem / Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” deyip iç evine, yani kitap ve yazılarına dönmemiş midir?
Meşrebi ve derûnu bakımından fikirlerini fiile dökmeyen sessiz ve hüzün sahibi güzel insan aldandığını görünce şirretleşen rejimin kurtlarından uzak kalmak için gurbete çıkmamış mıdır? Hiç böyle olmasaydı onu Kahire’de de takip ettirirler miydi?
Milletinin, Kemalist inkılâpların zulmüne muhatap olmasından dolayı pasif bir eylem olarak alıp başını hüzün içinde gurbetçi olmamış mıdır?
İstiklâl Mahkemesi’nde İslâmcı bir cumhuriyet taraftarı olarak yargılanmaktan değil de kendisi üzerinden İstiklâl Marşı’nın zelil düşürülmesinden duyduğu kaygıyla terk-i diyar etmemiş midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.