Beyaz sayfa açmak zor olsa da denenmelidir
Yeni bir eve taşınırken eski evinizden bütün eşyanızı ve hatta çöplerinizi de birlikte taşır mısınız?
Bir eski yıldan yenisine geçmek tabii ki eski evden yenisine taşınmak gibi bir şey değildir.
Daha da ötesi biten bir yıldan yenisine değil bir eski çağdan yeni bir çağa geçerken bile, olduğunuz yerde kalırsınız.
Sadece çevrenizi oluşturan koşullar ve bunlara şekil veren etkenler değişir.
Nükleer çağa geçmiş olmanız, tabanca ve tüfeğin sonu anlamına gelmez.
Veya Osmanlı'dan Cumhuriyet'e ve daha sonra Tek Parti'den çok partili demokrasiye geçerken, "İstemezükçülük" ün de "İttihatçılık"ın da yeni zamanlarda sosyo-politik birer etken olarak yaşamı etkilediklerini görmez misiniz?
Yani "Beyaz Sayfa" açmak toplumsal yaşamda pek mümkün değildir.
Ama mutlaka denenmelidir de...
Siyasetçiler ve köşe yazarları
Bu gerçeklerin ışığında biz gazete köşe yazarları geçen yılda neleri yazmışsak, bu yıl da benzerlerini yazmaya devam edeceğiz.
Bu açıdan bakıldığında siyasetçiler biz gazete köşe yazarlarından daha şanslıdırlar.
Çünkü genellikle siyasetçinin gündemini "Değişim"le gelen koşullar belirler.
Örneğin bir siyasetçi dünün Türkiye'sine hitap eden söylemleri sürdürdüğünde oy alamaz.
Kentli Türkiye'ye köylülük şarkıları söylemek, ihracatçı Türkiye'ye korumacılık masalları anlatmak, çoğulcu Türkiye'ye tek seslilik sloganları ile yaklaşmak, siyasetçinin sonunu getirir.
Böyle davranan siyasetçiler her seçim dönemini "Acaba seçim barajını aşabilecek miyiz" endişesi içinde karşılarlar.
Ama biz gazete yazarları gündemimizi kendimiz belirler yaklaşımlarımızı kendimiz seçeriz.
Hangi devr-i saadet
Darbeciliği destekleyebiliriz, vesayetçi demokrasiyi kutsayabiliriz...
1930'lar Türkiye'sini siyasi "Devr-i Saadet" e örnek olarak gösterebiliriz bile.
Türkiye'de siyaset ve düşünce yaşamının dramatik ikilemini işte bu durumlar belirlemekte.
Siyasetçiler arasında hâlâ eskiyi bugüne taşımanın yarar sağlayacağını düşünenler var.
Yeni Türkiye'ye ve yeni dünyaya ışık tutacak, sorunlara çözümler getirecek şeyler söylemek yerine "Bu iktidarın yaptığı her şey yanlıştır" takılmış plağını yandaşlarına dinletmekten siyasi çıkar bekleyen siyasetçiler hâlâ piyasadalar.
Kendilerine "Muhafazakâr Demokrat" diyen kadroların toplumun dinamizmini yakaladıklarını anlamaya çalışmak gibi bir çaba pek görülmüyor.
Toplumun ilericileri olduklarını iddia eden kesimlerin statüko bekçiliğine soyunmaları pek yadırganmıyor.
Gazete köşe yazarları arasında da bu çizide yazmayı "Muhalif" olmak zannedenler var. İktidar
ve statüko
Bir iktidara muhalif olmakla statükoya muhalif olmak arasındaki farkı görmeyenler pek çok.
Oysa çok partili demokrasiye geçtiğimiz günden beri yaşadıklarımızdan bazı dersler almış olmamız gerekiyor.
Hiçbir iktidar kalıcı değildir.
Ama evrensel değişimin kaçınılmaz gereklerini kavrayıp, bunlara uyarlı çözümler üreten ve icraat yapan iktidarlar, ülkenin ve toplumun yaşamında olumlu katkılar yapmışlardır.
Bunlar iktidardan ayrıldıktan sonra da bıraktıkları eserler ve icraatları ile anılmaktadırlar.
Neticede bugün "3'üncü Köprüye hayır" diye slogan atanlar, İstanbul'un bir yakasından diğerine geçmek için araba vapurlarını değil, ilk iki köprüyü kullanıyorlar.
Dün önlerine gelen herkesi "Yoksa İsviçre'de banka hesabın mı var" diye sorgulamayı araştırıcı gazetecilik sananların cüzdanlarında konvertibl Türk lirası hesaplı kredi kartları yok mu şimdi?
Kürt realitesini "Bunlar dağlı Türklerdir" diye geçiştirenler yerine o dönemde de bugünün iktidarı gibi olaya yaklaşan iktidarlar iş başında olsaydı, sosyo-politik yaşamımız bugün daha istikrarlı yaşanmaz mıydı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.