Kul Adam
‘Hür Adam’ filmiyle alakalı olarak yazıp yazmama arasında gidip geldim. Lakin sorumluluk duygusu ağır bastı. Elbette Bediüzzaman’ın filmi çevrilebilir ve insanların ilgisine ve istifadesine sunulabilir. Zaten son sıralarda üzerinde yazılanlar ve çizilenler kendisinin de ibret için gençliğinde sinemaya gittiğini gösteriyor. Bunu Ertuğrul Özkök bile yazdı. Skolastik bir hoca olmadığını kendisi de söylüyor, ayrıca biz de biliyoruz. Filmi seyretmiş değilim lakin iki husus dikkatimden kaçmadı ve bu iki husus Bediüzzaman algısında bir tahrifat ve eksen kaymasına işaret ediyor ya da ben öyle algıladım. Pişmiş aşa su katmak istemem ama yine de sağlıklı zemine oturmak için konuyu irdelemek gerekiyor. Kanaatim şu ki, bazı Nurcular Bediüzzaman algısında bir eksen kayması yaşıyor. Ve bu film de adeta onu somutlaştırmış durumda. Meseleye son derece kompleksli bir biçimde yaklaşıyorlar. Bu iki mesele üzerinden bu kesimlerde güce prestişin izlerini görebiliyorsunuz. Halbuki, Bediüzzaman güç eksenli değil hizmet eksenli ve manevi eksenli bir şahsiyettir ve bu yönde hizmet etmiştir. Sözgelimi, Hür Adam ifadesi Bediüzzaman’ın hayatında nereye tekabül ediyor? Şeyhülislam Mustafa Sabri ile birlikte Bediüzzaman adeta Ankara rejimi altında dindarların bir nevi esaret altında olduklarını söylüyor. Bu anlamda ‘hem esiriz’ mealinde sözler sarf eden bir zat için hür adam ifadesi kullanmak fazlasıyla kompleksli bir durumdur. Elbette ki gençlik günlerinde günün modası çerçevesinde hürriyet meselesiyle ilgilenmiş ve buna vurguda bulunmuştur. ‘Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam’ demiştir. Bu doğru olmakla birlikte genelde hürriyet meselesini tadil etmiş, dengesini bulmuş ve şer’i çizgisine oturtmuş ve çekmiştir. Meşrutiyet-i meşrua veya hürriyet-i meşrua ifadelerini kullanmıştır. Kürtler hakkında bile Prens Sabahaddin’in tezi olan adem-i merkeziyetçi yaklaşımı benimsememiştir. Dolayısıyla aşırı hürriyet anlayışlarını bir nevi rafiziliğe veya başka bir ifade ile Protestanlığa benzetmiştir.
¥
Bu açıdan filmin başlığı Hür Adam değil, kul adam olmalıydı. Zira herkese yakışan husus kulluktur. Peygamberimiz bile Hazreti Süleyman’la mukayese babında kendisinin kral peygamber değil, kul peygamber olmayı yeğleyeceğini söylemiştir. Dünyada kulluktan daha büyük mertebe yoktur. Onun dışında ve onu aşan mertebe arayanlar başka vadilerin adamlarıdır. İkinci sahne ise, Mustafa Kemal ile karşılaşmada Bediüzzaman’ın hilaf-ı mutat bir biçimde bacak bacak üstüne atmasıdır. Orada Kemalistlerin kendisine göre kutsalları vardır. O bizim analizimizin dışındadır. Biz burada ikinci ucu analiz sadedindeyiz. Bu da kompleks yüklü bir duruştur. Buradaki karşılaştırma aslında aynileştirme olmuştur. Sürekli Bediüzzaman’la Mustafa Kemal’i karşılaştırma havası içinde olan bazı Nurcular meseleyi işte buraya kadar taşıyarak Bediüzzaman’ın şahsiyeti ve kimliğiyle Mustafa Kemal’in kimliğini karıştırmışlardır. Burada bir algı hatası ve Bediüzzaman’ın şahsiyetini tahrif etme zihniyeti karşımıza çıkıyor. Onun ötesinde Bediüzzaman kompleksli bir şahsiyet olarak tasvir ediliyor. Sanki ulemadan birisi değil de Mustafa Kemal’in siyasi rakibi. Bediüzzaman namazla alakalı muhatabına nasihat ederken neden bacak bacak üstüne atma ihtiyacını hisseder? Bu kendisinin mi yoksa bazı taraftarlarının mı kompleksidir? Orada Bediüzzaman nefsini öne çıkarmıyor, aksine Allah lillah için nasihat ediyor ve namazın önemini anlatıyor. Halbuki, orada Bediüzzaman nasih bir üstadı değil daha ziyade bacak bacak üstüne atmış ve dünyevi meselelerden bahseden bir salon adamını andırıyor!
¥
Dolayısıyla filmin ruhu bir sapma zeminine işaret ediyor. Burada bir eksen kayması var ve onun ötesinde Bediüzzaman bacak bacak üstünde bir surette sanki Mustafa Kemal’in başka bir versiyonu olarak takdim ediliyor. Yani zarf mazruftan daha önemli hale getirilmiş. Dolayısıyla bu portre kesinlikle Bediüzzaman’a tekabül etmiyor. Bediüzzaman bu anlamda hür olmaya çalışan bir dünya adamı değil, dünyanın esaretinden kurtulmaya çalışan abid bir adam abdullah yani mümin kuldur. Asıl hürriyet dünya bağlarından ve kayıtlarından kurtulmaktır. Kulluktur ve Bediüzzaman da öyle yapmıştır. Bazı Nurcuların Bediüzzaman anlayışı ne zaman yeniden kulluk ekseni üzerine oturursa o zaman doğru bir Bediüzzaman portesine ulaşabilir ve filmini çekebilirler. İlla da gerekiyorsa…
Minyeli Abdullah’dan Hür Adam’a; nereden nereye?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.