Mehmet Barlas

Mehmet Barlas

Bu kadar çok ve birbirine zıt fetva kafa karıştırır

Bu kadar çok ve birbirine zıt fetva kafa karıştırır

Geçmiş yüzyıllarda yaşamış bir Osmanlı insanı bugün canlanıp, hemen herkesin "Meşihat" rütbesine sahip kılındığını görseydi, mutlaka kafası karışırdı.
Gerçekten şöyle bir bakın çevrenize, gazete köşelerini okuyun, siyasetçilerin söylemlerine kulak verin.
Hemen her konuda ve her dakika herkes fetva istemekte ve birbirinden çok farklı fetvalar almakta değil mi?
Örnekler bol...
Soru- Kanuni ile Hürrem'in ilişkilerinin bir televizyon dizisinde cinsel yanına ağırlık vererek işlenmesi milli duygularımızı ve tarih anlayışımızı zedeler mi?
Soru- Bir üniversitede pornoyu konu alan bir belgesel yapılması akademik özgürlüklerle bağdaşır mı?
Soru-Yakın tarihi ele alan bir filmde Atatürk ile Said Nursi'nin bir araya getirilmeleri Cumhuriyet devrimlerini yaralamaz mı?
Bütün bu sorulara hepimiz her gün kafamıza uygun ama birbirleri ile zıt fetva niteliğinde cevaplar veriyoruz.

Değişik fetvalar
Bir de günlük yaşama ilişkin fetva istekleri var.
Örneğin internette Cübbeli Ahmet Hoca'nın çeşitli konulardaki fetvaları listelenmişti.
Bazıları hatırlatayım:
Barbie bebekler- Öyle bebekler yapıyorlar ki, saçlarını tarıyorlar, uzun bacaklı falan, bunlara izin yok. Normal insanı tahrik edecek gibi. Tıpatıp bebekler, üstelik çıplak gibi.
Fotoğraflar- Vesikalıklar ve boy resmi de olsa caizdir. Çünkü gölgeyi hapsetme, durdurma kabilindendir. Ancak haram olan kısmı; duvara asarsan, oraya doğru namaz kılarsan, penyelere basarsan haramdır. Kesinlikle haram olan kısım, heykel kısmıdır. Yani gölgesi olan suretler haramdır.
Tüp bebek- 2'nci çocuk için tüp bebek yapması caiz değildir. Allah bir çocuk vermiş, daha ne istiyorsun. Tek çocuğu var ve ikincisi erkek olsun diye yapılan muamele haramdır. Ama hiç çocuğu olmayan için bu ihtiyaçtır. Kadının rahmine işlemi zerk edecek kişinin kadın olması şarttır.
Sonuçta hepimiz birer şeyhülislam gibi olduk.
Yönetmen bir film yapıyor mesela.
O film üzerine öyle fetvalar veriliyor ki, yönetmenin "Men çe gûyem, tanburem çe migûyed" demekten başka çaresi kalmıyor.
Oysa Osmanlı'da "Meşihat" rütbesine sadece "Şeyhülislam"lar sahip olurdu.

Kaza ve ifta
Meşihat rütbesi "Sadaret" rütbesine eşitti.
Şeyhülislamın kimseden, hiçbir şeyden ve hatta Padişah'tan bile çekinmeden hemen her konuda dinin ve devletin temel kurallarını gözeten fetvalar vermesi beklenirdi.
Ancak bu yetki şeyhülislamın "Yargı" erkinin efendisi olduğu anlamına gelmezdi.
Osmanlı'da adalet dağıtan kurumlar "Kazasker" e bağlıydı ve kazasker şeyhülislamdan daha üst rütbedeydi.
"Kaza" sürecinde mahkemeye gelen bir anlaşmazlıkta kadı karar verip o anlaşmazlığı sonuçlandırırdı.
"İfta" sürecinde ise şeyhülislam ya da müftü bir konuda sorulan soruya dinin gereğinin ne olduğunu açıklayan şeriata uyarlı bir görüş bildirirdi.
Fetva adı verilen bu görüş bağlayıcı değildi.
Ama fetvalarla bir çeşit içtihat yaratıldığı ve hukuk oluşturulduğu için, bunların ağırlığı fazlaydı.

Şimdi demokrasi var
16'ncı yüzyılda önce Zenbilli Ali Efendi, sonra da Ebussuud Efendi ile şeyhülislamlar kazaskerlerin önüne geçmişler ve yargının da efendisi olmuşlardır.
Hatta şeyhülislam sonunda protokolde sadrazamla eşit olmuştu.
Şimdi herkes herkesle eşit rütbede.
Şimdi demokrasi var.
Sonuçta Ebussuud Efendi'nin dizelerine sığınmaktan başka çareleri kalmıyor güncel fetvalara hedef olanların...
"Yarın Hakkın divanına varınca, Süleyman'dan hakkın alır karınca."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Barlas Arşivi