Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Türkçülüğün ve Kürtçülüğün Panzehiri İstiklâl Marşı’dır

Türkçülüğün ve Kürtçülüğün Panzehiri İstiklâl Marşı’dır

“Ulusçu / nation” temellere dayanan, İslâm’ın sadece seküler bir unsur olarak yer aldığı faşist ve kavmiyetçi Türkçülüğün seksen küsur yıldır milleti ve devleti aslî ölçülerinde tutamadığı yaşanan tecrübelerle sabittir.

Farklı veçheleriyle solcu, sağcı ve Atatürkçü bakışlarla malûl Türkçülük, millet mayası değil, bir toplum mühendisliğidir. “Kurgusal” bir nazariye olarak yeni bir “ulus” projesidir.

Meşrutiyet sonrası Osmanlı’nın inkırazına karşı Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi pozitivist aydınların öncülüğünde Batı’dan kopya edilen ve Rusya Türklerinin siyasî şartlarıyla paralellik arz eden Türkçülük, İslâm’ı, millet ve devlet muhtevasının temeline koyan Türkiye’deki Türklerin kültür ve medeniyet kotlarıyla uyuşmadığı açıktır.

Türkçü fikirlerle hükümferma olan Kemalist cumhuriyet ideolojisinin İslâmî zemine istinat etmeyen devleti faşizmi, Kürtçülüğün doğmasına birinci elden sebep olmuştur.

Resmî ideoloji Atatürkçülüğün dayattığı Türkçülük, İslâm’ın bütüncül gücü ferdiyete indirilmiş seküler Türk “ulusu”nu esas alır.

Bu mânada Türkçülük faşist bir devlet idaresinin uygulaması olarak birleştirici değil, ayrıştırıcı bir üslûp ve muhtevaya dönüşür.

Neticede potasındaki diğer kültür ve dilleri yok saymaya başlar. Bu yönde bir Türkçülük, din birliğini esas almayan laikçi ve tek tip “ulusalcı” bir siyasetin uygulamasına dönüşür.

Böylece bölücü hâle gelir, din birliği olan bünyesindeki farklı dil gruplarını tahrik eder ve kışkırtıcılığa sebep olur.

Türkiye’deki resmî Türkçülük, İslâm’ı vicdanlarda yaşaması gereken kültürel bir tâli unsur olarak görür. “Hakk’a tapan” Türk milletinin dâvasının sahibi değildir.

Böylesine bir Türkçülük bölücü ve faşisttir. Bünyesindeki aynı dinden, fakat dil gibi farklılıkları taşıyan millettaşlarının haklarını görmezden gelerek, yeni bir etnik milliyetçiliğe zemin hazırlar.

Türkiye’deki İslâm’ı esas almayan ulusçu devlet yapısının etnik Kürtçülüğü doğurduğu gibi…

Türkçülük de Kürtçülük de aynı arızalı siyasetle yeşertilmeye çalışılıyor ve birbirine rakip iki bölücü faktör olarak sertleştiriliyor.

Laisizm zihniyetiyle Türklüğün ulus/ nation’a evrimleşeceğini plânlayan Kemalist ideolojinin yanlışlarını, nasıl bir yıkıma ve bölücülüğe sebep olduğunu anlamak için İstiklâl Marşı’nın mânasına ermek gerek.

Türkçülüğün ve Kürtçülüğün zararları ancak İstiklâl Marşı’ndan öğrenilebilir. Ankara ideolojisine karşı Türkleri ve Kürtleri bir millet olarak tutulabilecek en gerçekçi tarihî fikir ancak İstiklâl Marşı olabilir.

İstiklâl Marşı, İslâmî esasları yok edilmiş posa milliyetçiliğe ve Türkçülüğe hitap eden bir marş değildir

Birer modern kavmiyetçiliğe dönüşen Türkçülüğün ve Kütçülüğün nasıl yok edilebileceğini İstiklâl Marşı’nın davetinden öğrenmek mümkün.

Kürt ve Türkün bir millet olduğunu veya bir millet olabilmenin temeli olan İslâmî zemin üzerinde nasıl kaynaşıp birlik olabileceğini İstiklâl Marşı’nın çağrısında aramak lâzım.

Tek devlet çatısında durmak isteyen Kürtler ve Türkler, İslâm zemininde inkişaf edecek beraberliği ancak İstiklâl Marşı’nın ifade ettiği çağrıyla sağlayabilirler.

“Ruhumun senden, ilâhî, şudur ancak emeli / Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli / Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” mısraları, Türklerin ve Kürtlerin “Hakk’a tapan bir millet” olmak beraberliğinde mutabık kalacağı fikirleri taşımaktadır.

Kürt millettaşlarımız adına etnik Kürtçülük yapanların İstiklâl Marşı’na karşı çıkmaları eblehliktir.

Bediüzzaman Said-i Nursi’den Mehmet Âkif’e uzanan millet ve devlet anlayışının Kürtleri ve Türkleri birbirine ağyar bırakmayacağına inananlar, İstiklâl Marşı’nı kendilerine yol haritası olarak kabul etmelidir.

Âkif’in kavmiyetçi olmayan görüşlerini bugünkü çatışmalı hâle getirilen Türkiye’nin toplum yapısına bir mihver olarak oturtmak zamanı gelmiştir.

“ Felâket-i hâzırânın namütünâhî eshâbı var ki bir kavmiyet yüzünden meydana gelen tefrikadır. Kavmiyet gayretleri ile meydana gelen ayaklanmaları ıslah için ordumuzu yorduk; ihtilâlden ihtilâle girdik.”

Onun “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” mısraları Türklerin ve Kürtlerin barış ve huzur içinde bir millet olmaklığının şiarı olarak alınmalıdır?

Haklarının gasp edildiğini ileri süren, fakat hem Ankaracıları tarihteki beraberliğe dayanan bir fikirle ikna edemeyen, hem de “ayrılma ve bölünme” sözünü her duyuşunda yüreği sızlayan kardeş Türklerin gönlünü kıran Kürtçülerin bugün en çok İstiklâl Marşı’na sahip çıkmaları gerek.

Not: Cumartesi günü M. Âkif’in rüyasını gördüğü cumhuriyetin tasvirini yapacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi