Al sana baskı...
Konuyu, Taraf gazetesinden Yasemin çongar gündeme getirmişti. İddiaya göre, kuvvet komutanlarından biri (bu değerli komutanın, dönemin Deniz Kuvvetler Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu olduğu söyleniyor), Anayasa Mahkemesi üyelerini, ‘367 kararı çıkmazsa, ordu darbe yapacak, ona göre’ diye tehdit etmiş.
Bir iddiadır...
Zaten taraflar gerekli açıklamaları yaptılar, iddianın ‘iddia’ olduğunu, gerçeği yansıtmadığını bildirdiler.
Hatta, taraflardan biri (Karahanoğlu), daha da ileri gitti, ‘ironik’ bir karşı koyuşla hem iddiayı yalanladı, hem de bu işlerin (darbe gibi ciddi işlerin) böyle uluorta konuşulmayacağını söyleyerek, müddeiye esaslı bir ‘darbe dersi’ verdi.
Bu arkadaşlar ne yapmaya çalışıyormuş!
Hiç böyle olur muymuş!
Darbe yapmanın da bir ‘raconu’ varmış, falan filan.
Ben de değerli komutan gibi düşünüyorum; bu işler böyle uluorta konuşulmaz. Pek pek ‘gönüllülük ilişkisi’ aranır ve darbe zorunlu hale gelmişse, kendisinden katkı yapması beklenen kurumlar, herhangi bir telkin beklemeden zaten işe dahil olurlar.
27 Mayıs ve 12 Eylül’de böyle oldu.
Kendisinden katkı yapması beklenen kurumlar, herhangi bir telkine lüzum görmeden, gönüllü bir katılım sergilediler.
Hemen aklıma, Kenan Evren’i ziyaret edip elini sıkan ‘anayasal organ’ın üyeleri geliyor. Düşünebiliyor musunuz, anayasayı korumakla yükümlü olan anayasal organın üyeleri, anayasayı külliyen ortadan kaldıran darbe liderine ‘teşekkür ziyaretine’ gidiyor.
Düşünün düşünün...
Burası Türkiye...
Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu da iddiayı yalanladı.
İyi de yaptı...
Böylece, hangi hukuka istinat ettiğini bilmediğimiz ‘367 kararı’nın telkin altında alınmadığını öğrenmiş olduk.
Bu daha kötü bence...
İşin içinde herhangi bir telkin olsaydı mazur görebilirdik.
Hatta, Anayasa Mahkemesi’nin ‘zorlama gerekçe’sini anlayışla karşılayabilirdik.
Demek ki, Anayasa Mahkemesi, herhangi bir zorlama, telkin, uyarı olmaksızın da böyle kararlar alabiliyormuş.
Fakat, ben yine de (Anayasa Mahkemesi’nin kıymetli üyeleri etki altında kalmamış olsalar da), işin içinde bir telkin ve uyarı olmadığına inanmıyorum.
Hayır, bu telkin, iddia edildiği gibi, Silahlı Kuvvetler’den gelmedi.
Deniz Baykal’dan geldi.
Ne diyordu Baykal?
Hatırlayalım: ‘Anayasa Mahkemesi 367 kararını onamazsa, ülkede kaos çıkar.’
Bir açıklaması daha vardı, ‘Bu ülke sizindir, bizimdir, hepimizindir; Türkiye’yi bugünlere hep birlikte getirdik, bundan sonra hep beraber sahip çıkıcağız. Devletimizin, Cumhuriyetimizin kazanımlarını tehlikeye atabilecek bu sorumsuz gidiş karşısında kadınları erkekleri göreve çağırıyorum, Türkiye’ye sahip çıkmaya çağırıyorum’ diyordu ve kitleleri sokağa çağırıyordu.
Nedir bu?
Tamam, Sayın Tülay Tuğcu’nun da belirttiği gibi, ‘Anayasa Mahkemesi 367 kararını herhangi bir telkin altında almamıştır’, kendi hür iradesiyle karar vermiştir.
İyi de, Baykal’ın yaptığı yargıya müdahale değil miydi?
Her fırsatta ‘yargının bağımsız olduğunu/olması gerektiğini’ söyleyen ve iyi de eden yüksek yargı mensupları, neden bu aleni baskı karşısında susmayı tercih ettiler ve hálá susuyorlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.