Hür Adam; rövanş değil, yüzleşme...
Hür Adam filminin sonunda, hissiyatımı yokladım. "Ne anladın?" dedim. "Allah'ın tuttuğuna kimse bir şey yapamaz, O'nun bıraktığını da kimse tutamaz..." hakikatini bir daha anladım.
İçimden haykırmak geldi: Onca baskı, onca zulüm, onca işkence... Ne oldu? Neyi başarabildiler? Kazanabildiler mi? Bugün onlar nerede, Said Nursi nerede? Zalimler savunulamazken, Bediüzzaman'ın mazlumiyeti, fikirleri, üslubu, eserleri milyonların kalbini nurla dolduruyor. "İrtica" ve "gericilik" deyip susturmaya çalıştığınız inanç ve fikirler, şimdi sinema salonlarında seslendiriliyor. Nereden nereye... Kimler ne umdu, ne buldu?
Bu filmin çekilmiş olması bile, Türkiye'de nelerin değiştiğini anlatmaya yeter. Gösterime girmeden soruşturma açılması, pek çok sinema salonunda filmin gösterilmemesi, hâlâ alınması gereken yolu anlatıyor. Bu, bir başlangıç sayılmalı. İleride, muhafazakâr insanlar, inşallah dünya çapında senaryolar, yönetmenler, aktörler eliyle herkesin gideceği, takdir edeceği filmler yapacaklar. Hayatın her alanında olmak gerekiyor diye düşünenler; sinema, tiyatro, sanatın bütün dalları, spor ve müzikte, evrensel insanî değerlerin harmanlandığı çok güzel eserler ortaya koyacaklar.
Hür Adam filmi, bir bakıma Cumhuriyet'in hataları, saplantıları ve korkuları ile de yüzleşmesidir. Demokrasi deyip, yönetimi kendi nam ve hesaplarına bir vesayet rejimine çevirenler, şapkalarını önlerine koyup bir defa daha düşünmelidirler. Hesaplaşma, rövanş alma değil, yüzleşme var. Ve o yüzleşme devam ediyor. Zaten filmin bir özelliği de, mesajlarının hâlâ geçerli olması. Türkiye'nin en temel meseleleri ile ilgili dersler, çözümler teklif etmesi...
Filmde Ergenekon'un ilk ayak izlerini de görüyorsunuz. Bugünkü karakterlere benzer tipler var. Biliyorum, kimileri kızacak şimdi. Vesayetin adamları dün de vardı, bugün de var. "Ergenekon" bir İttihat Terakki yapılanması. Despot, organize, karanlık bir zihniyetin insafsız uygulamalarını, Said Nursi'ye yapılanlarda da görüyorsunuz, bugünün faili meçhul cinayetlerinde, cezaevlerindeki "hayata dönüş" operasyonlarında, işkencelerden geçirilen başka mazlumların hayatlarında da görüyorsunuz...
Evet, kendini ülkenin asli sahibi görenler bir tarafta, millet bir tarafta. Millet, Hür Adam'a nasıl da sahip çıkıyor. Elitler, fellik fellik kaçarken, halkın dine olan sadakatini görüyorsunuz.
Filmi seyrederken gönlüme, aklıma düşenleri kısa kısa yazmalıyım.
Filmin, Said Nursi ile Atatürk'ün konuştukları sahnesi, lüzumsuz bir tartışmaya malzeme yapılmak istenmiş. O sahnede Mustafa Kemal'i rencide edecek bir bakış açısı yok. Benim dikkatimi başka bir sahne çekti. Gövdenin içine bir kurt gibi giren "Gizli Güç" ya da "Gizli Zındıka Komitesi"ni sembolize eden adamlar, Paşa'nın ölmeden, Peygamberimiz (sas) hakkında söylediği şu sözlerden rahatsızlık duyuyorlar:
"Bütün dünya Müslümanları, Allah'ın son Peygamberi Hz. Muhammed (sas)'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli; zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilir."
Bediüzzaman'ı oynayan Mürşit Ağa Bağ, çok başarılı. Üstad'ı sevdiriyor.
Said Nursi'nin hayatını, çektiği acıları, çileleri biliyoruz. Fakat sinema perdesinde tekrar hatırlamamız, bizi de muhasebeye zorluyor. Bir adam, Allah için bu kadar acı çekmiş, hapishane hapishane dolaştırılmış, sürgünlerde ihtiyarlamış ama yılmamış, pes etmemiş, adam gibi, mümin gibi bir duruş sergilemiş. Onun bu duruşunu, rahat koltuklarda seyrederken, kendi fedakârlıklarımızı da sorgulamalıyız.
İnanmış bir dava adamı çok şey demektir. Kayığa yalnız binersiniz ama ayak izlerinize basarak yürüyen yeni bir nesil, dünyaları kucaklayan milyonlara ulaşır. Ufuk enginliği ve istikamet önemli.
Hür Adam'ı herkes seyretmeli. Yeni bir sinema anlayışına ve arayışına cesaret vermeliyiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.