Dink davası neden anahtardır?
Hrant Dink'in katlinin üzerinden tam dört yıl geçti. Hâlâ adalet arıyoruz. Neden? Devlet içindeki setleri aşamıyoruz... Sadece Dink için değil, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Savcı Doğan Öz, Çetin Emeç, Necip Hablemitoğlu, Kemal Türkler; acıların akraba ettiği herkes için, hâlâ çözülememiş bütün faili meçhul cinayetler için aynı nedenle, adalet arıyoruz. Aramaya da devam etmeliyiz. Çünkü bu kararlılık ve ısrar, ancak düğümü çözecektir.
Dink davasının bir sembolik değeri var. Bu davada adalet tesis ederse, inanınız, Ergenekon davası da, Balyoz davası da adalete boyun eğecektir. Bundan önceki bütün cinayetlerde, öncesinde ve yargı safhasında katillerin korunduğunu, kurtarıldığını, zamanaşımı yoluyla gerçeklerin örtbas edildiğini biliyoruz. Bu defa oyun bozulmalıdır.
Dink davasını öne çıkartan başka hususlar da var. Dink davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de devrede.
AİHM, 14.09.2010 tarihli Hrant Dink kararıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin dört kez ihlal edildiği sonucuna vararak Türkiye'yi oybirliği ile mahkûm etti. Mahkeme, Türk devletinin, Hrant Dink'in yaşam hakkını korumak için pozitif tedbirleri almadığını belirtti. Hrant Dink'in hayatının yakın ve gerçek tehlike altında olduğunu bilen güvenlik güçlerinin, etkili bir soruşturma yürütmediğine de hükmetti.
Şimdi Dink ailesinin avukatları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak AİHM kararı doğrultusunda, cinayette ihmali görülen görevliler hakkında yeniden soruşturma başlatılmasını istediler.
Dink davasının en çarpıcı gerçeği şudur: Güvenlik ve istihbarat birimleri, Trabzon'da, Ankara'da ve İstanbul'da, cinayetin aydınlatılmasını sağlayacak nitelikteki bilgi ve belgeleri sakladılar, değiştirdiler... Kimi belgeleri yok ettiler. Yalan beyanda bulunarak soruşturma makamlarını yanıltmaya çalıştılar. Ama bu suçlarla ilgili bir soruşturma açılmadı ya da soruşturma girişimleri başka makamlar tarafından kesin olarak sonuçsuz bırakıldı. Öldürülme kararı 4 yıl önceden verilen "ürkek güvercin" göz göre göre, devletin bilgisi ve ilgisi dâhilinde katledildi...
Ergenekon ve Balyoz davalarından çok farklı bir durumla karşı karşıyayız. Bu iki davada, muvazzaf ve emekli askerler asli sanık durumunda iken, Dink davasında, emniyet ve istihbarat birimleri de işin içerisinde. Yani meselenin hükümete bakan bir yönü de var. Şahsen ben bu duruma bir anlam veremiyorum. Dink için adalet istemeyenlerin, kendileri için adalet istemeye hakları yoktur, olamaz...
Bu dava evet, anahtar niteliğindedir. Önceki suikastların ve faili meçhul cinayetlerin hepsi için yeniden yargılama sürecinin başlaması, bu davanın selametine bağlıdır. Bu dava, AK Parti iktidarına, görevini yapmayan devlet memurları hakkında yasal işlemleri yerine getirerek, hukuk dışındaki yapılara haddini bildirme sorumluluğu yüklüyor. Keza, sivil iradenin muktedir olabilmesi adına çok önemli bir fırsat sunuyor. Daha ileri gidip, diyorum ki; Türkiye, bölgesinde ve uluslararası alanda büyük bir devlet olacaksa, Hrant Dink cinayetinin faillerini bulmak zorundadır.
Bir önemli husus daha var. Ergenekon ve Balyoz davaları, vesayet sisteminin direnmesi adına, bir siyasal kutuplaşmayı sürdürdüğü halde, Dink davasının, bu kutuplaşmayı ve karanlık ittifakları bozacak bir hususiyeti var. Ergenekon davasında "avukatlığa soyunanlar", bu davada taraf olamıyorlar.
Gölcük Donanma Komutanlığı'nda bulunan son belgeler, Hrant Dink'in 2003'ten beri hedef olduğunu ortaya çıkardı. Bir düşünelim, cuntacılar, darbe hazırlığı yaparken neden Rum ve Ermeni vatandaşlarımızı hedef seçiyorlar? Bir yandan AK Parti iktidarından kurtulmak, bir yandan da Türkiye'yi Batı ekseninden koparmak için... Ülkemizi, içine kapalı, otoriter ve totaliter bir rejime mahkûm etmek için...
Türklerin vicdanı, Hrant Dink'i önce insan ve eşit yurttaş olarak görüp sızlamadıkça, milletimizin başı belâlardan kurtulmayacaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.