CHP düşmanından sevabına iktidar tüyosu...
Peki kardeşim, siz bilirsiniz. İstediğiniz kadar küfredip içinizi dökebilirsiniz. Fakat, yine de internetin ‘denetimsiz’ ortamına fazla güvenmeyin derim.
Bir sabah mahkeme celbiyle uyanırsanız şaşırmayın.
Hele, ‘Hani bir zamanlar ana avrat dümdüz gittiğiniz, maillerle taciz ettiğiniz fakir ama onurlu bir gazeteci vardı ya...’ diyen biriyle karşılaşırsanız hiç şaşırmayın.
Devam edin...
Devam edin ki, CHP’ye ‘özlenen iktidar kapıları’ açılabilsin.
Küfrettiğiniz adam, Türkiye’de ‘sosyal demokrat’ fikriyatın yaşamasını, kökleşmesini ve kurumsallaşmasını istiyor. Bunun da, devletin resmi ideolojisini savunan Deniz Baykal ve şürekasıyla mümkün olmadığını söylüyor.
Mümkün müdür peki?
üstelik bu adam, Türkiye’de sosyal demokrat fikriyat neşvü nema bulacaksa, bunun ille de ‘sol’ etiketli partilerden beklenmemesi gerektiğini, sırasında ‘reformcu’ kimliğe itilen muhafazakar partilerin de bu ihtiyaca cevap verdiğini/verebildiğini söylüyor.
Bunun nasıl olabildiğini anlamak için azıcık tarih, azıcık siyaset bilim, azıcık sosyoloji okumak iktiza.
Evet, CHP’yi eleştiriyorum.
Eleştirmeye devam edeceğim.
Bu ne ‘AK Parti yalakalığı’dır, ne ‘Baykal düşmanlığı’dır, ne de körü körüne muhalifliktir.
Sen hem devletin söyledikleri dışında yeni ve özgün hiçbir şey söylemeyeceksin, hem ‘darbeleri ve muhtıraları’ savunacaksın (gerektiğinde darbelere lojistik sağlayacaksın), hem her türlü hak talebini ‘Cumhuriyeti kemiriyorlar’ çığlıklarıyla bastıracaksın, hem de kendine ‘sosyal demokrat’ diyeceksin.
Dünyada nerede görülmüş böyle bir sol?
Kaybedeceğini bile bile Baykal’a karşı liderlik yarışına giren Profesör Haluk Koç, ‘Bizim en büyük hatamız 27 Nisan bildirisine karşı çıkmamak olmuştur...’ demişti, utangaç bir ‘doğrucu tavır’ takınarak.
Bunu, bilmem kaç zaman sonra gazetecilere değil, Baykal’a söyleyecekti.
Hatta, konuyu Parti Meclisi’nde gündeme getirecekti.
En büyük hataları bu muydu?
Genelkurmay Başkanlığı’nın 2006 yılında sivil toplum kuruluşlarına ilişkin hazırladığı andıcı da savunmuşlardı.
Mesela Baykal, pek çok kurumun benzer çalışmalar yaptığını iddia etmiş, belgelerin kamuoyuna yönelik bir suçlama amacı taşımadığını söylemişti.
Bir gazetecinin, ‘Genelkurmay’ın andıçı hakkında ne düşünüyorsunuz?’ sorusuna da aynen şu karşılığı vermişti: ‘Medya ve basın dünyasıyla ilişkilerini düzenlemek için kendi kurumları çerçevesinde yaptıkları bir iç değerlendirme olduğunu görüyorum.’
Ben de, oturduğum yerden, Baykal’ın solcu bir lider, CHP’nin de sosyal demokrat bir parti olmadığını görüyorum ve şöyle diyorum:
CHP seçim kazanıp iktidara gelmek istiyorsa birkaç basit şey yapmalıdır.
Birincisi, demokrasiyi ‘devlet düşmanlığı’ olarak algılayan ‘seçkinci bürokrasi’nin partisi olmaktan vazgeçmelidir.
İkincisi, halkla (halkın değer tercihleriyle) uzlaşmalıdır.
üçüncüsü ve en önemlisi, toplumun karşısına somut önerilerle çıkmalıdır.
çünkü, rahmetli Bülent Ecevit’in, bugün tatlı bir anı olarak kalan ‘Köy-Kent’ projesini saymazsanız, Türk halkı bugüne kadar hiçbir CHP’li yöneticinin ağzından bir ‘kalkınma projesi’, bir kurtuluş reçetesi duymamıştır... Altında CHP’li Başbakan’ın imzası bulunan bir tek köprü, bir tek otoyol, bir tek liman, bir tek baraj, bir tek havaalanı, bir tek fabrika kaydedilememiştir...
İşte size evladiyelik iktidar tüyosu...
üstelik ‘bedava’ tarafından...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.