Emre Aköz'e Kıbrıs mektubu
Sevgili kardeşim Emre, Türkiye'nin Kıbrıs'tan "çekilemeyeceğini" ben de biliyorum. Benim ortaya attığım, hani ünlü eşek fıkrasında olduğu gibi "ben insanlığımı yapayım da..." tarzında bir temenniydi.
İkincisi de, bu ülkede hiçkimsede "Kıbrıs'tan çekilelim" diyecek yürek olmamasını eleştirmek istemiştim.
Türk bürokrasisi Kıbrıs'ta 2111 yılına kadar güle güle otursun, bana ne yahu, babamın eyaleti mi? Halkımız da Kıbrıs konusundan bıktı usandı ve hiç umurunda değil artık...
Gerçek şu ki, Türkiye'de bu kararı verebilecek irade hiçkimsede olmadığı gibi, bu "güç" de hiçkimsede yoktur. Buna başbakan da dahildir. (Hükümetten talimat aldığımı iddia eden köpek varsa dönsün bu cümleyi bir daha okusun.)
Bu tarihi girişim için, olağanüstü bir konum ve güç, önşarttır. (Kıbrıs'a çıkmak için Ecevit olmak yeterlidir, geri dönmek için hayır.)
Bunu bir tek Atatürk başarabilirdi! Gücü, karizması, otoritesi asla tartışma konusu edilemeyecek, kendisine itiraz edilemeyecek bir önder.
Eh, ondan önce de, belki bir Abdülhamid. (Dedim ama korkuyorum, şimdi budalanın biri çıkar, ikisini karşılaştırdığımı söyler.)
Ne yani, Enver "Arabistan'dan çekiliyorum" diyebilir miydi?
Arkanda öyle yüzde 48, yüzde 58 falan da değil, yüzde 88 oranında halk desteği olacak, bürokrasi de ağzını açamayacak, basın kıllık edemeyecek.
Bu ancak diktada mümkündür, ama halkın da severek destekleyeceği bir diktada.
Görünürde de (çok şükür) öyle bir ihtimal yok.
O zaman da, gelen geçen bütün iktidarlar işi laga lugaya vuracaklardır.
Türkiye'nin Kıbrıs'ta gerçek anlamda bir çözüm istemediği, hep "çözümsüzlük kartını oynadığı" söylenegelmiştir. Bu doğrudur. İşin kötüsü, "karşı taraf" da çözüm istememektedir. Çözüm diye önerir gibi yaptıklarının (önerdiklerinin demiyorum, önerir gibi yaptıklarının) yani 1974 öncesine dönüşün (status quo ante!) mümkün olamayacağını kendileri de bilirler.
Bu nedenle de, "fiili durum" görünür bir gelecekte böyle sürüp gidecektir. Gazete okurlarının içinde kaybolup gittikleri bütün o hurda ayrıntılar (cart planı, curt planı, güvenlik konseyinin bilmemkaç sayılı kararı), ekmeğini bu gibi konulardan çıkaran dış politika yorumcularından başka kimse için bir anlam ifade etmez.
Türkiye, önünü sonunu düşünmeden başına büyük bir dert almıştır ve bu dertten kurtulamayacaktır. (Ne yazık ki Kürt meselesinden de kurtulamayacak gibi görünüyor!)
Çünkü bu önünü sonunu düşünebilme yeteneği, son yüzyılda gelip geçen hiçbir devlet adamımızda yoktu (Atatürk hariç.)
Şimdi istersek "bölgesel güç olduğumuz için çekilmiyoruz, var mı itirazı olan" diye kendi yüreğimizi soğutalım, bir sakıncası yok!
Kıbrıs'tan çekilmemizi Avrupa Birliği de "önşart" olarak ortaya koyduğuna göre, Türkiye asla AB'ye de giremeyecektir.
Zarar yok, biz de zaten "almazsanız almayın" aşamasına yavaş yavaş geliyoruz!... Memleket ilerliyor, ekonomi iyi gidiyor, demokrasi yerleşiyor...
Tabii bunu Türk faşistleri gibi "girmiyoruz lan!" düzeyinde söylemek başka, "çok naz âşık usandırır" düzeyinde sitem etmek başkadır ama sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkar.
Haddim olmayarak ben de yıllar önce "biz müesseselerimizi Avrupa düzeyine getirelim de, girmesek de gene kendimiz kazançlı çıkalım" demiştim.
Emre kardeşim, Tanrı bizi Yunan mitolojisindeki Cassandra gibi cezalandırdı galiba... "Hep doğruları söyleyeceksiniz ama lafınızı kimse dinlemeyecek" cezası bu.
Tövbe, Cassandra'dan farklı olarak bizim kaderimize bir de "üstelik hakarete uğrayacaksınız" maddesi eklenmiş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.