Tam savaş kadrosu...
Kürşat Bumin’in altını çizdiği husus benim de dikkatimi çekti; Baykal kongrede uzun ve çok güzel (aynı zamanda ‘çok etkili’) bir konuşma yaptı ama hiç iktidardan söz etmedi.
Bu parti, neden kendisini iktidara yakıştırmıyor?
Genel Başkan neden partililerin önüne ‘iktidar’ gibi son derece ‘meşru’ ve siyasi partilerden beklenen bir hedef koymuyor?
Bunun nedenine ilişkin, bu partinin yapıp ettiklerinden yola çıkarak bazı çıkarsamalarda bulunmuştum.
Katılır mısınız bilmem?
Birincisi, CHP artık ‘temsil mekanizması’nın bir parçası değil.
İkincisi, kendisini, icabında temsil mekanizmasını devreden çıkaracak güçlerin şeriki, ortağı sayıyor.
Kaç yıldır aynı filmi izliyoruz.
Kara kalabalıklar ‘demokrasicilik’ oyununu ciddiye alıp, hiç de hesapta olmayan ‘birilerini’ iktidara taşıyacak; iktidardaki o birileri de CHP’ye bakarak pozisyon alacak.
Pozisyon almakta zorlananların da bir şekilde icabına bakılacak.
Hep böyle oldu.
Ne yazık ki, bazı arkadaşlarımız, bu ‘gayrı tabii’ durumu siyaset sanmaya devam etti.
Kürşat Bumin’in de haklı olarak belirttiği gibi, ‘Bir siyasal partinin (küçük büyük fark etmez) ağzına ‘iktidar olmak’ umudunu, dileğini almadan siyaset yapması gayri tabii bir durumdur. Küçük büyük her parti -tabii ki- günün birinde ‘iktidar’ olunca neler yapıp edeceğini sıralamakla işe başlar ve bu amacında -kendi dışında tek bir kişi bile inanmasa- ısrar eder. CHP örneğinde olduğu gibi bir partinin yatıp kalkıp sistemin ‘değiştirilemez ilkeleri’ni hatırlatmasının neresi gerçek anlamda siyasettir?’
Demek ki CHP, kendisini ‘sistemin sahibi’ sanmaya devam ediyor.
Bu nedenle ‘siyaset üretmek’ gibi lüzumsuz işlere zaman ayırmıyor.
Bir siyasi parti düşünün ki, hem devletin söyledikleri dışında yeni ve özgün hiçbir şey üretmiyor, hem ‘darbeleri ve muhtıraları’ savunuyor, hem her türlü hak talebini ‘Cumhuriyetin kemirilmesi’ olarak değerlendiriyor, hem de ‘temsil mekanizması’nın bir parçası olarak itibar görmek istiyor.
Kongreye gelince...
Böyle olacağı belliydi.
Kongrenin, ‘delege konuşlandırma’ işini hakkıyla beceren Baykal’ın zaferiyle sonuçlanacağı belliydi.
Hiç umut vermeyen Umut Oran ve niçin kendisini böyle bir yarışın içine attığını bilemediğimiz Profesör Haluk Koç’un ‘muhalifmiş gibi’ çıkışlarına bakarak bu partide ‘demokratik yarış’ koşulları bulunduğunu düşünebilirsiniz.
Hiç düşünmeyin.
Tipik bir ‘lider partisi’yle karşı karşıyayız.
Buradan bakıldığında, CHP’nin de diğerlerinden (AK Parti’den, DP’den, Anavatan’dan) farkı yok ve ‘temsil skalası’nda kendine yer bulabilmiş muarızlarıyla ancak bu noktada bir ‘benzerlik’ gösterebiliyor...
Benim dikkatimi, daha çok, Parti Meclisi’ne seçilen isimler çekti.
PM’ye girmesine kesin gözüyle bakılan İlhan Kesici yok ama, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a mektup yazıp ülkenin kaderine el koymasını isteyen Canan Arıtman listede.
Necla Arat ve Nur Serter gibi sert ablalar da listede.
Nefer siyasetine uygun görüntü veren Yılmaz Ateş ve Bülent Baratalı arkadaşlarımız da listede.
Tam savaş kadrosu.
Demek ki ‘mevcut hal’ Baykal’ı kesmedi ve savaşı sertleştirerek sürdürmek istiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.