Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Taksim inadı...

Taksim inadı...

Bu başlığı görenler, ‘Ne olacak işte, hükümet yalakası... Başbakan sufle veriyor, bunlar da oturup yazıyor’ diyecek.

Zülfü Livaneli gibi yapsaydım, ‘Taksim niye yasakmış?’ sorusunu başlığa çıkarıp, niçin kendilerine ‘emekçi temsilcisi’ dendiğini bilmediğimiz manipülatif arkadaşların gönlünü hoş etseydim, değerlendirmeler aksi istikamette olacaktı.

İki tutum da beni ilgilendirmiyor.

Kim kazanırsa kazansın, ister Taksim’ciler, ister Kazlıçeşme’ciler...

Ben, ‘1 Mayıs ruhu’ denilen ruhun, gerçekten ‘emek’ten yana olduğuna inanmıyorum.

Kendilerine ‘sendika’ süsü vermiş birtakım ‘sarı oluşumlar’ın yaptığı her gövde gösterisi, sonucunda emekçilerin kaybedeceği bir vasatı, ‘siyasetin geri çekilmesi’ olarak özetlenebilecek bir vasatı egemen kılmıştır.

Hep böyle olmuştur...

Şimdi geçmişe gitmeyelim; zahmet olmazsa şu sendikacılık tarihini bir kurcalayıverin.

Bakın bakalım, kendilerine sendika süsü vermiş birtakım tahsisli oluşumlar, hangi siyasal kırılma noktalarında ne tür işlevler görmüş! Sonra da klavyeye sarılıp, ‘Sermayeye satılmış yazar, hükümet yalakası, burjuva bilmem nesi’ diye mailler yazın.

Şu soruları da yanıtlamayı ihmal etmeyin tabii...

Türkiye’de, gerçek anlamda kapitalizme işaret eden ciddi bir sermaye birikimi var mı?

Sağlıklı bir burjuvazi oluşabilmiş mi ki, onun ‘satılık kalemleri’ türeyebilsin?

Emekçi kitleler, neden ‘emek’ temelinde örgütlenmiş (örgütlendiğini öne süren) siyasal yapılara yüz vermiyor da, gidip ‘emek düşmanı’, ‘dinci’, düpedüz ‘gerici’ oluşumlara meylediyor?

Buradaki ‘sosyoloji’ nedir, neye işaret etmektedir?

Şimdi gelelim ‘Taksim inadı’na...

Livaneli’ye sorarsanız, hükümet, Taksim inadına ‘inatla’ karşılık vererek yok yere gerginlik çıkarıyormuş.

çünkü, Taksim’in işçi sınıfı için (Livaneli de Türkiye’de bir işçi sınıfı bulunduğunu zannediyor) özel ve tarihsel bir anlamı varmış. Orada provokasyona uğramışlar, arkadaşlarını kaybetmişler.

Şimdi aradan bunca yıl geçtikten sonra, Taksim’de görkemli bir gösteri yapılsa ve bu emek şehitleri anılsa fena mı olurmuş...

Fena olmaz da, yasaları zorlamanın alemi nedir?

Malum provokasyondan sonra Taksim alanı, işçi gösterilerine kapatıldı.

Bir daha da açılmadı.

İyi de oldu.

Birincisi, Taksim alanı, 1 Mayıs gibi ağır sıklette törenleri kaldıracak ferahlıkta bir alan değil.

İkincisi, konumu itibariyle, güvenli değil.

üçüncüsü, orası işçi sınıfı için ‘kutsal bir mekan’ değil.

Bence, işçi sınıfı (daha doğrusu işçi sınıfının temsilcisi olduğunu öne süren arkadaşlar), 1 Mayıs’ın ruhuna uygun bir iş yapmak istiyorlarsa, önce 1977’deki katliamla ödeşsinler.

Araştırsınlar bakalım, bu olayın darbe hazırlığındaki bir ‘general’le ilgisi var mıymış? O generalin ‘Kontrgerilla’ olarak adlandırılan yapıyla bağlantısı neymiş? Niçin terfi-tayin dönemi beklenmeden o general apar topar emekliye sevkedilmiş?

Daha da önemlisi şu:

Tüm parametreleri gözeterek derinlemesine baksınlar; O gün Taksim alanını kana bulayanlarla, bugünkü ‘Ergenekon’ örgütlenmesi arasında bir ‘zihniyet ortaklığı’, bir organik ilişki var mıymış?

Siyaset kurumunu köşeye sıkıştıracaklarına, önce katillerinden hesap sorsunlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi