Senusilik ve Libya
Libya olayları ile ilgili görüntülerde dikkati çeken bir şey var: Göstericiler şu anda kullanılan Libya bayrağını değil, üç renkli ve ortasında ay yıldız olan bir bayrak dalgalandırıyorlar.
Libya Devleti’nin ilk bayrağı bu idi. Kaddafi İdris Senusi’ye karşı darbe yaptıktan sonra bu Türkiye ile ilişkileri çağrıştıran bayrağı değiştirdi.
Libya’nın 19. Yüzyılında ve 20. Yüzyılının ilk yarısında senusilik önemli bir yere sahip. Senusilik, Muhammed Senusî tarafından kurulan, onun oğlu Ahmedü’l-Mehdi tarafından geliştirilen bir tarikat. “Sömürgeci devletlere karşı düşman bir tarikatın gelişmesini Sultan Abdülhamid halifelik siyaseti bakımından faydalı görmüştür.” Tarikatın üçüncü şeyhi Ahmed Senusî’dir. Senusiler Libya’yı işgal etmek isteyen İtalya’ya karşı mücadele etmişler, 1. Dünya harbinde cihad fetvasına uyarak ingilizlere karşı da savaşmışlardır. Ahmet Senusi, savaşın sonuna doğru Sultan Reşad’ın dâvetlisi olarak İstanbul’a gelmiş, daha sonra Kuva-yı Milliye’ye destek olmak için 1920 sonlarında Ankara’ya geçmiştir.
Bir taraftan, ingilizlerin işgali ve kontrolüne girmiş Osmanlı topraklarındaki anti-emperyalist ve dindar unsurları harekete geçirerek İngiltere’yi zor durumda bırakmak, diğer taraftan, Hind müslümanlarının İngiltere’de ve uluslararası kamuoyunda meydana getirdikleri Ankara yönetimi lehindeki havayı güçlendirmek için Şeyh Senusî çok önemli bir semboldür. Aynı zamanda iç kamuoyuna, bütün İslâm dünyasının Millî Mücadele’nin yanında olduğu mesajı verilmekte, ırken Türk olmayan unsurlara da mücadelenin etnik bir mücadele olmadığı, Türk kavramının bu coğrafyadaki müslüman unsurların tamamını ifade edecek çerçevede ele alındığı görüşü desteklenmektedir. Bütün bunlar için, hayatını emperyalizmle savaşarak geçirmiş gerçek bir kahraman olan, bu yüzden de bütün İslâm dünyasında sevilen, saygı gören ve takdir edilen bir isim aransaydı, en önce Seyyid Ahmed Senusî hatıra gelirdi.
Şeyh Senusî Ankara’ya gelmeden haberi Büyük Millet Meclisi’nin verdiği tahsisatla yayınlanan Hâkimiyet-i Milliye’de yer almıştır. 1920 Haziran sonlarında Yunan orduları Bursa’ya yaklaşırken, Bursa’dan ayrılmıştır.
15 Kasım 1920 pazartesi günü, Büyük Millet Meclisi’nin 98. İçtimaı (toplantısı) yapılmakta ve Ereğli kömür madeni ile Keçiborlu kükürt fabrikasının ücretleri ve masrafları için munzam tahsisat verilmesi konusu görüşülmektedir. 3. Celsede (oturumda), bir oylama vesilesiyle müsait olan zamanı değerlendirmek için daha önce de konuyla ilgili konuşan Saruhan (Manisa) meb’usu ve İktisat Vekaleti Vekili Mahmud Celâl Bey (3. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar) heyet-i vekile (bakanlar kurulu) namına Meclis’e maruzatı (sunuşu) olduğunu belirterek söz alıyor. Celâl Bey, konuşmasında şunları söylüyor:
“Efendiler, dâvamız yalnız Anadolu dâvası değildir. Üç yüz milyon İslâm bu açılan mücahedede (cihadda) bizimle beraberdir ve onun ilk tezahürünü (belirtisini) size bugün tebşir etmekle (müjdelemekle) ben de kendi şahsıma bir hisse-i iftihar (övünme payı) arıyorum... Kendi kuvvetine, kendi ceberrutuna (zorlama gücüne) güvenerek âlem-i islâma saldıran ne kadar zâlim varsa, bugün bizim muvakkat (geçici) sükutumuzdan (suskunluğumuzdan) kat’iyen emin olmasınlar. Onları elbette ve elbet kahr ve tedmir (mahv) edeceğiz (inşaallah sadaları). Ben büyük bir aşk ve imanla söylemek ve kanaatlerimi de kısaca arz etmek istiyorum ki; Afrika, Asya avrupalıların zâlim idaresinde bulunmaktan elbette yakında kendini kurtaracaktır (inşaallah sadaları) ve zâlimler her hâlde yakında denize dökülecektir... Bugün Irak’ta, Suriye’de hareket başlamıştır. İstiklâlleri için, Kur’an-ı azimüşşanın (şanı yüce Kur’an’ın) daima âlî (yüksek) bir mevkide bulunması için silâha sarılmışlardır.”
Senusî Büyük Şeyhi, hem Türkiye dışından bir şahsiyet olarak, hem de kesin dinî-tasavvufi hüviyetinden ötürü o günlerde baş üstünde taşınırken, bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından “Afrika kıta-i mühimmesinde milyonlarca evlâdı mâneviyesi olan celilü’l-kadr (değeri, itibarı, şerefi ulu, yüksek) Ahmed Şerif Senusî hazretleri” olarak tanımlanırken, bugün Millî Mücadele tarihinin kapsama alanının tamamen dışında kalmaktadır! “İnkılâp tarihi” kronolojisinde onun içinde bulunduğu olaylar yer almadığı gibi, kişi olarak da sözkonusu edilmemektedir.
Tarihimize karşı körlüğün apaçık bir göstergesi de Senusi’nin Milli Mücadele’deki rolünün yok sayılmasıdır.
Paralel bir körlüğün, Libya’da da mevcut olduğunu Kaddafi’nin oğlunun Libya’yı İtalyanlara ve türklere karşı savunmaktan söz etmesinden çıkarabiliriz. İtalyanlara karşı Libya’nın savunulması sözkonusu olduğunda, gönüllü Türk zabitleri Trablusgarb’a geçerek zor şartlarda mücadeleye atılmaktan geri kalmamışlardı.
(Ahmed Senusi’nin Milli Mücadele’ye katkıları ve Lozan sonrası acıklı hayatı için Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu isimli kitabımıza bakılabilir).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.