Erbakan'ı uğurlarken bir muhasebe...
Hakk'a yürüyen Necmettin Erbakan, dün yüz binlerce seveninin iştirakiyle toprağa verildi. Mekânı cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun.
Rahmetli Erbakan'ı ve Milli Görüş çizgisini 1969'dan beri takip ediyorum. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye'nin asıl meselesi, vesayet sisteminden kurtularak demokratikleşmedir. Bu açıdan baktığımızda, dün Erbakan'a en ağır suçlamaları yapanların, şimdi ona neden "millici" diyerek sahiplenmeye çalıştıklarını da anlayabiliriz.
İttihat Terakki'ye kadar götürebileceğimiz vesayet zihniyeti, milletimizin İslam'a olan bağlılığını ne anlayabildi, ne de hazmedebildi. Türkiye bir asırdır, dini devre dışı bırakan, Müslümanlığı sadece vicdanlara hapsetmeye çalışan bir toplum mühendisliğinin uygulama alanıdır. Bu mühendislikten en çok siyasi yapı etkilenmiştir. Halk, dinine, değerlerine sahip çıkmaya çalıştıkça, "sağ" partiler dizayn edilmiştir. Bir süre sonra halk oynanan oyunu, samimiyetsizlikleri fark etmiştir. Yeni bir arayış başlamıştır. Seçmenin Erbakan'ı, Milli Görüş çizgisini sahiplenmesinin önemli sebeplerinden biri budur. Toplum mühendisleri buna çok içerlemişlerdir. Milli Görüş partileri, bu yüzden her seferinde kapatılmış, bu yapılırken de vesayet kendisini bir daha, bir daha tahkim etmiştir. AK Parti'yi kuran kadrolar, bu yolun çıkmaz olduğuna inanıp, muhafazakâr demokrat çizgiye taşınmışlardır. Bir çemberin içinden nihayet çıkılmıştır. Sadece tepki vermenin sonuç getirmediği, dünya ile entegre olma yolunda daha geniş bir kesimin kucaklanması zarureti kabul edilmiştir. Sayın Başbakan'ın ifadeleriyle iki esas öne çıkmıştır: "İçeride ve dışarıda diklenmeden dik durmalıyız... İktidarsak, muktedir de olmalıyız..."
Ancak vesayet zihniyeti için mesele, Milli Görüş, Erbakan meselesi değildi. Mesele, bu milletin mana kökleriyle buluşarak kendi değerleri üzerinde ayağa kalkmasını engellemekti. Milli Görüş partilerinin kapatılması, tahammülsüzlüğün ifadesi, korkutmanın ve gözdağı vermenin vesilesiydi. Anlatmak istedikleri; "demokrasi sizin işinize geliyor, sizin önünüzü açıyor, ama geçit vermeyeceğiz"di... Eğer hedef Milli Görüş partileri olsaydı, Milli Görüş'le ilgisi olmadığını açıklayan, üstelik yüzde 47 oy almış AK Parti'yi de kapatmaya kalkmazlardı. Halbuki gerekçe yine aynıydı: Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak... Yani kurt aynı, kuzu aynı, gerekçe aynı: Ben seni yiyeceğim, çünkü suyu bulandırıyorsun... Doğru, 28 Şubat süreci, Refahyol hükümetinin devrilmesi içindi. Ama neticesi nedir? İmam hatip liselerinin orta kısımları kapatıldı, Kur'an öğrenmek okullarda ve kurslarda, 15 yaşına kadar yasaklandı...
Aradan 14 yıl geçtikten sonra bugün ulusalcılar ve dün Erbakan'a en büyük zulmü reva gören vesayetçi medyamız, Erbakan'ı neden yere göğe sığdıramıyor? Neden, "tanıyamamışız, bilememişiz, çok millici bir insandı" diye ağıtlar yakıyor? Neden, "falan falan partilerle bir seçim ittifakı çalışması yapıyordu" diye heyecanlanıyorlar? Çünkü üç ay sonraki seçimde, AK Parti'ye verecekleri her zararı, kâr biliyorlar. "Erbakan milliciydi" diyerek, aslında "Erdoğan millici değildir" demeye getiriyorlar.
Milli Görüş dâhil, İslam coğrafyasında ortaya çıkan hareketler hep tepki hareketleri oldu. Kuvvet dengesinin olmadığı yerde, tepki hareketleri başlangıçta halk tarafından kabul görse de, uzun soluklu olamıyor, daha sonra zayıflıyorlar.
Mesele, zamanın ruhunu, dünyayı doğru okuyabilmektir. Evet, kendi değerlerimize sahip çıkarak, mana köklerimizle buluşarak ayağa kalkmalıyız. Ama bunu, dünyadan koparak, kendi dışımızdaki dünyaya kafa tutarak, evrensel standartları ıskalayarak değil, evrensel insanî değerlerde buluşmayı amaçlayarak yapmalıyız...
İnancımızla, kendi dünyamızla; temel hak ve özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne nasıl bir faydamız, desteğimiz olur, ona kafa yormalıyız. Yeni dünya kimsenin değil, yeni Türkiye de kimsenin olmayacak. Paylaşmaya odaklanmalıyız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.