‘Yahudi aleyhtarı ayı’
Rize’de faaliyet gösteren Gül-Der’in davetlisi olarak Rize’de idik ve “İslam Dünyasında Değişim Sancıları ve Türkiye’nin Yeri” başlıklı bir sunum yaptık ve konferans verdik(http:// www.haberkaradeniz.net /KARADENIZ_HABER/18626-gUL_DERDEN_ILgI_gOREN_KONFERANS.html ). Konferans renkli geçti ve İslami camianın bütün renkleri oradaydı. Gül-Der de adını gül yetiştiren adam benzetmesinden alıyor. Başka bir ifade ile isim babası Rasim Özdenören. Gül-Der’deki arkadaşların da iki önemli gündemleri hedefleri var. Kucaklayıcı olmak ve ahlakı yaymak. Bu anlamda hilafetin kaldırıldığı 3 Mart tarihinde Fazlı Karaman Bey’le birlikte Kanal 5’te Salahaddin Eyyübi’yi andık. Salahaddin Eyyübi’nin de dört önceliği vardır. Ehl-i Sünnet çerçevesinde dağınıklığı gidermek ve referans birliği sağlamak. İkinci olarak, önce ahlak ve maneviyat kampanyası başlatmak. Üçüncüsü de ortak İslam cephesi oluşturmak ve Haçlıların üzerine birlik ve beraberlik ruhu içinde gitmek. Dördüncüsü, Hazreti Ömer’in yadigarı olan Kudüs’ü kurtarmak. Salahaddin Eyyübi’nin dört önceliği arasında ahlakın üzerinde durması çok önemli. Zira, Hazreti Mesih’in mesajının özü ahlak idi. Yahudileri seçilmiş milletten süründürülen millet haline getiren de ahlaksızlık olmuştur. Hazreti Peygamberimiz de ‘güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ buyurmaktadır. Kur’an da Peygamberimizi tasvir eden ayet de aynen hadisi tasdik ediyor: “İnnekeala hülükin azim/ Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin”. Gül-Der’deki arkadaşlar da ‘radikal olarak anıldığımız dönemde ahlakı önemli görmüyor hatta lüzumsuz sayıyorduk. Bugün ise tersini düşünüyoruz” diyorlar.
*
Büyüklerden birisi ‘ahlakı ahlaksızlardan öğrendim’ demiştir. Ahlakın önemi, kaybedildiğinde anlaşılıyor. Bizi ötekilerle aynı zemine çeken ve bizi başkalaştıran husus ahlaki değerlerimizi kaybetmemizdir. Dindarlığı mustakim kılan ahlaka ve fazilete bağlılıktır. Dolayısıyla Kudüs’ü kurtarmak için ahlakla bezenmek ve fazileti kuşanmak gerekiyor. Bugün İslami kesim genel olarak hakkaniyet yerine gücü koyduğundan dolayı dindarlıkla ahlak arasında büyük bir kopuş yaşandı. Bunu tamir etmek zorundayız. Yoksa arza varis olmamız mümkün değil. Rize küçük bir il olduğundan dolayı havaalanı yok. Biz de Cuma günü akşama doğru Trabzon’a havalandık. Havaalanında R. Ali adlı arkadaşımız bekliyordu. Birlikte yeni yapılmış sahil yolundan Rize’ye doğru yola revan olduk. Hocamın memleketi Of ise yol üzerinde bir mekan. Ben Of’u dağlar arasında bir mekan olarak tahayyül ediyordum. Bir gün yolumun Hocamın memleketine düşeceğini de hiç düşünmemiştim. Dolayısıyla buralara kadar gelmişken Hocamın diyarına da uğramak istedim. Hocamın sevgisi, diyarına da sinmişti. Lakin gece karanlığında Of’ta in cin top oynuyordu. Halil Bey’in oğlu İbrahim Anar kardeşimizi arıyorduk. Son yıllarda Of’ta ikamet ediyordu. Kimse bulamayınca, R. Ali ‘bari polis karakoluna sorayım belki bilirler’ dedi. Lakin girmesi ile çıkması bir oldu. Polisler besbelli ki sosyal hizmete pek alışık değiller. Arkadaşımız adres sorarken onlar da işlerini yapmışlar yani arkadaşı sorgulamaya çalışmışlar. Dolayısıyla sorarken sorgulanır duruma düşmüştük. Refleksleri üzerinde idi.
*
Üzerimde arkadaşın telefonu olmadığından Of’u pas geçtik. Of eskiden beri ulema yatağı. Çaykara ise hafız yatağı. En fazla hafız yetiştiren kaza. Sudan’ın Darfur’u veya Endonezya’nın Açe’si gibi. Rize’yi ve bölgeyi anlatırken R. Ali kardeşimiz 2006 yılında yaşamış olduğu bir olayı paylaştı. O sıralarda İsrailliler bölgeye turist olarak sık geliyorlarmış. Kaşgar Dağlarında kamp kuruyorlarmış. R. Ali de onlarla bir ok atımı menzilde kamp kurmuş. Sabahleyin bir uğrayıp vaziyetlerini göreyim demiş. Çadır yakınına vardığında bir de ne görsün, çadır yıkık. Çadırın direği yıkılmış ve İsrailli turistler yara beri içindeymişler. Kırık ve çıkıkları da varmış. Galiba ‘Filistinliler burada da bizi buldular’ diye düşünmüş olmalılar. Silindir gibi üzerlerinden bir nesne geçmiş. Boğuşma sırasında anlamışlar ki iri pençeli ayılar kendilerini dövüyor. Velhasıl ayılar onları silindir gibi ezmiş geçmiş. İnsanlar arasında Yahudi olmadığı halde Yahudileşmiş/Judaizer tipler olduğu gibi Rizelilere göre ayılar da anti semitik varlıklar. Hadiste belirtildiği gibi, ahir zamanda dağlar taşlar ve ağaçlar dile gelip Yahudi aleyhinde tanıklık edecek ve kendi çapında Seyyid Kutup’un ifadesiyle Yahudi ile savaşa tutuşacak. Judaizer (mutasayyin) karakterli olan Gargad ağacı müstesna. Kaşgar’ın ayıları da bu savaşta tarafsız kalmak istememişler ve karınca kararınca Kabe’ye giden karınca gibi saflarını belli etmişler.
*
Of’tan sonra gece yarısı Rize’ye vasıl olduk ve yüksek rakımlı tepeye kurulu Yusuf Kareli Eğitim Merkezi’ne misafir olduk. Yusuf Kareli son Osmanlı ulemasından. Medreseler lağv edilince köyüne geri dönüyor ve bir süre demircilik yapıyor. Ardından yeniden hizmete çağırıyorlar. İstemeye istemeye müftülük teklifini kabul ediyor ve Rize Müftüsü oluyor. Adını taşıyan eğitim merkezi Haseki kurslarından birisi. Vaiz ve müftü adaylarına hizmet veriyor. El Cezire’den son haberleri dinledikten sonra sabahleyin kalkıyor ve mıhlamalı kahvaltıya gidiyoruz. Orada BBP saflarında hizmet etmiş eski bir dostla karşılaşıyoruz. Kahvaltıdan sonra Gül-Der ve ardından konferans salonuna varıyor ve konferansımızı irat ediyoruz. Ardından yine hasbihal ve Of yoluna geri dönüyoruz. Burada İbrahim Anar’la ve Şamlı ve Fethulislam’ı kuran Ferfur ailesinden Şihabeddin Ferfur ile buluşuyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.