Sakin ol Ece
Çetin Altan, yıllarca önce, “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” deyip köşesini boş bırakmıştı hani...
Hatırlamıyoruz da, şurdan burdan okuyoruz.
Ben henüz doğmamıştım...
Bir askeri darbenin “gerekli ve elzem” olduğunu düşünen, bu hayırlı işin hayata geçmesi için çabalayan Milliyet yazarı Çetin Altan, bu “boş sütun eylemini”, İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz’in öldürülmesi üzerine gerçekleştiriyor...
Bomba etkisi uyandırıyor tabii...
Bir ay sonra da “gelmesi gerekenler” geliyor ve başta Menderes olmak üzere, bütün DP kadrosunu derdest edip deliğe tıkıyor.
Bu satırların yazarı, Çetin Altan’ın efsane eyleminden 10 ay sonra dünyaya gelecek, büyüyüp serpilecek, akil baliğ olduktan sonra da merakını yenemeyip soracaktır: “Militarizmlere cesaret veren, meslektaşlarımızın bu ajitatif böbürlenmeleri midir?”
Nitekim, “mesleğimizin duayeni” sıfatını anasının ak sütü gibi hak kazanmış Çetin Altan, “gelmesi gerekenler” geldikten sonra kendini tutamayacak, şu güzellemeyi kaleme alacaktır: “Bize bugünleri tattıran ve bir milletin haysiyetine konmaya çalışılan tozları bir üfleyişle temizleyiveren TSK sağ olsun...”
Hemen hakkını teslim edelim:
Bugünkü Çetin Altan, o günkü Çetin Altan değil...
Bugün karşımızda, ıslah-ı nefs etmiş, bütün “çocukluk ve ilk gençlik hastalıklarından” kurtulmuş, demokratik düşüncenin bayraktarlığını yapan farklı bir Çetin Altan var...
Hiçbir şey yapmasa da, eserleri kifayet eder...
En önemlileri, “Ahmet” ve “Mehmet” adını taşımaktadır ve demokrasimiz için büyük kazançtır...
Çetin Altan’ın “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” deyip köşesini boş bırakması, bazı arkadaşlarımıza ilham vermiş olacak ki, iki gündür gazeteler boş sütundan geçilmiyor.
Fitili Nuray Mert ateşledi... “Doğru bildiklerimizi özgürce yazamayacaksak, yazmanın anlamı yok” dedi ve köşesini kapattı.
Bu hanımefendiyi doğru bildiklerinden yazmaktan alıkoyan nedir? Bilmiyoruz. Doğru bildiklerini yazdığı için başına ne gelmiştir? Bilmiyoruz. Hakkında kaç soruşturma açılmıştır? Bilmiyoruz. Kaç davayla cebelleşmektedir? Bilmiyoruz.
Taraf yazarı Demiray Oral da, sabah uyanmış, ellerinin kelepçeli olduğunu görünce, yazmaktan vazgeçmiş. Aferin...
Nihat Sırdar (o kimdi yahu?), yazdıklarının üzerine siyah bant çekmiş... Kendi kendini sansürlemiş yani... “Nedim ve Ahmet onurumuzdur” diye eklemeyi de ihmal etmemiş tabii.
Birgün yazarı Mustafa Sönmez, “Basın özgürlüğüne hayasızca saldırıları... Saldırılara karşı üç maymunu oynayanları... Medyadaki aymazlığı ve ikiyüzlülüğü protesto için...” bugün yazmamaya karar vermiş.
Bu Mustafa Sönmez, referandumda “evet” diyenleri köşesinde listeleyip açık hedef haline getiren ve “aymazca” saldırılarda bulunan Mustafa Sönmez değil miydi?
Başka “boş sütun protestoları” gelecek mi bilmiyoruz ama ben en çok Ece Temelkuran hemşiremizin “dolu sütun protestosunu” tuttum.
Ece hanımefendi, “Allah’ın adını pis ağızlarında geveleyenlerden” girip, bilmem ne cemaatinden çıkıyor ve kitleleri “rakı bardaklarını kaldırıp içerideki arkadaşlarımız için içmeye” çağırıyor.
Ben de “sakin ol Ece” diyorum.
Sakin ol...
Mebzul miktar darbe oldu, mebzul miktar muhtıra verildi, mebzul miktar gazeteci susturuldu... Hiçbirinizi Taksim meydanında, boş sütun eylemlerinde, rakı bardaklı protestolarda göremedik.
Kaldı ki, içerideki arkadaşlarımız sahipsiz değil
Şu “yandaş” halimizle biz bile destek veriyoruz... Ajitasyonu ve “gelmesi gerekenlere” işmar çakmayı bırak, biraz sakin ol...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.