Ergenekon'a ilişkin mide bulandıran yansımalar...
Nasrettin Hoca'ya da izafe edilen bir berber fıkrası vardır.
Acemi berber Hoca'nın sakalını tıraş ederken, usturayı Hoca'nın yüzüne her değdirdiğinde kesip kanatıyor ve sonra da kanayan yaranın üzerine bir pamuk parçası koyuyormuş.
Bu şekilde Hoca'nın yüzünün bir tarafı pamuklarla kaplanmış...
Acemi berber Hoca'nın yüzünün öbür tarafına geçmek için usturasını bilerken, Hoca onun elini tutmuş.
- Evladım, yüzümün öbür yarısına da buğday ek, demiş.
"Ergenekon" adı ile bilinen ve darbe girişimlerinin yargı önüne taşındığı davaya ilişkin son yansımalar, darbecilik konusunda artık uzman olmaları gereken kesimlerin de, acemilik dönemini aşamadıklarını gösteriyor.
Özellikle bir merkezden alınan yönergelerle seçilmiş sivilleri ve sivil demokrasi yanlılarını yıpratmayı hedef alan "Sözde medyatik" komplolar açığa çıktıkça, mide bulantısı siyasi ve mesleki endişelere ağır basmaya başladı.
Bu gazetecilik mi?
Eyüp Can bu gelişmelere ilişkin gözlemlerini ve tepkisini dünkü Radikal'de şöyle özetlemişti:
"Bir gazeteci bir siyasi partinin genel başkanına gidiyor, önce eski genel başkanın kendisine tacizde bulunduğunu iddia ediyor, arkasından da 'AK Partili başka bir yönetici daha var, destek olursanız onu görüntüleyebilirim' diyor... Allah aşkına 'seks, taciz, kaset ve şantaj' iddialarının havada uçuştuğu, Oda TV ekseninde dönen tüm bu faaliyetlerin gazetecilik mesleği ile ne alakası var? Bırakın Ergenekon davasını... Bu nasıl gazetecilik önce bize bunu açıklayın."
Bütün bu durumları izleyen herkes, acaba yaşananlardan ders alabilecek mi?
Bütün dünyanın gazetecilik okullarında öğretilen bir ders vardır.
Buna göre hiçbir haber bir gazeteciye gökten inmez.
Her haberi mutlaka biri, bir amaçla gazeteciye iletir.
İyi gazeteci bu haberin kendisine neden iletildiğini bilebilen ve kullanılmış olsa bile bunu bilerek üstlenen gazetecidir.
28 Şubat medyası bilinçliydi
Ne yazık ki içinde bulunduğumuz dönemde bazı meslektaşlarımız kullanıldıklarının farkına varmadan kullanıldılar.
Oysa yakın geçmişte yani 1997'nin 28 Şubat post-modern darbesinde kullanılan gazeteciler kullanıldıklarının bilincindeydiler.
"Andıç"ları bu bilinçle yayınlayıp, meslektaşlarını hedef gösterdiler.
Ankara'dan gelen talimatlarla ortak manşetler atarken de, yazarlarını sustururken de kullanılmayı kabullenmişlerdi.
Onlar "Biz de askerleri ve siyasetçileri kullanıyoruz" diye düşünüyorlar ve kamu pastasından pay almayı hesaplıyorlardı.
Son dönemde ona buna bulaşmayı mesleğin gereği olarak sunan acemi gazeteciler ise, Oda TV internet sitesinde çıkan bulaşıklıkları bir gün sonra kendi köşelerinde aynen kullanırken, bu arada kullanıldıklarını düşünmediler bile.
Acemi siyasetçiler
Tabii acemilik sadece gazeteciliğe özgü bir durum değil.
Örneğin gazeteci olduğunu iddia eden Oda TV mensubu bir hanım, bir büyük partinin Genel Başkanı'na gidip, kendince pazarlıklar yapabiliyor.
Bu taze Genel Başkan'a hem partisinin eski genel başkanına hem de iktidar partisinden bir siyasetçiye ait uygunsuz bilgilere de sahip olduğunu anlatabiliyor.
Bu görüşme ertesinde de o Genel Başkan kamuoyu önünde "Bana AKP'li bir yöneticiyle ilgili özel ilişkiyi banda alabileceğini söyledi. Hatta adres bile verdi. Bu kişinin ismini o hanım açıklasın" diye konuşuyor da...
Yani tablo ortada.
Oda TV'ciler CHP'nin Halk TV'sini ele geçirmek için 40 yılın Deniz Baykal'ını "Şehvet kurbanı Şevket" rolüne çıkartmayı planlıyorlar.
CHP'nin yeni yönetimi de bunları izliyor, bunlarla görüşüyor.
Ne dersiniz?
Ya bu kişiler berber olsalardı?
Hoca'nın boynunu da keserlerdi herhalde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.