Tereddütlerdeyim
Henüz "Bizde yüz yüze ve eşit şartlarda yapılan düello geleneği yoktur, rakiplere pusu kurulur" vecizesini duymadığım günlerde bile arkadan vurma kalleşliğinden hoşlanmamışımdır. Tezgâh kurayım, belden aşağı çakayım, arkasından dümen çevireyim... Bunlar benim defterimde yazmaz.
Kalleşlik en nefret ettiğim insani zaaftır.
Başka bir vesileyle de yazmıştım: İzlediğim filmde hazmı güç bir kalleşlik olayıyla karşılaşmışsam, o anda insiyaki olarak gözlerim kapanır benim; evde televizyon karşısındaysam kanal değiştiririm.
Midemi ayağa kaldırır ihanetler, arkadan vurmalar, güveni boşa çıkarmalar... Askerî darbelere karşı olmam için onlarca sebep var kuşkusuz, ancak onların başında 'sadakat yemini' etmiş devlet görevlilerinin en beklenmeyen anda yeminlerini çiğnemeleri ve hizmet için yetiştirildikleri halka eziyet çektirmeleri gelir...
Çalıştığım kurumda, dost çevremde "Acaba kazık yer miyim?" endişesiyle elim arkamda dolaşamam; en az evimdeki güveni ararım bulunduğum her yerde. Güvensizlik ağır basınca... Çekip giderim.
Şu sıralarda gündemi meşgul eden olayları midem hiç kaldırmıyor. Bütün bu karanlık işlerin 'gazetecilik' kisvesi ardında yapılıyor olması ise iğrenme hissimi daha da yoğunlaştırıyor.
Dostlarımdan biri, savcıların üzerine gittiği odak henüz yeni yeni palazlanırken, "Yahu" demişti bana, "Bunlar galiba sırf senin için bu kadar zahmete katlanıyorlar..." Daha en baştan beni kalemlerine dolamışlardı çünkü. Hakkımda her gün bir haber yapıyor, benimle uzaktan bile ilgisi olmayan bir portre çiziyorlardı.
Kalleşliği 'gazetecilik' diye sunan odağın merkezindeki kişi, henüz emekleme çağındayken, o dönemde çalıştığı dergide, hayatımda bir kez bile görmediğim, ismini hiç işitmediğim kişilerle beni ilintilendiren haberler yapmıştı; neredeyse 20 yıl kadar önce... Son zamanlardaysa paracı, iltimas peşinde koşan, ilişkilerinde özensiz biri gibi gösterme gayretindeydi. Olduğumun tam aksine...
Olmaz ya hani, babam "Al burada otur" diye hediye etse kabul etmeyeceğim 'yalı' hayatını bana yakıştırması, kapı gibi diplomasına sahip olduğum Harvard Üniversitesi'nde aldığım master eğitimini 'birkaç haftalık kurs' olarak yansıtması, TRT'de yaptığımız programın normalin altındaki ücretini büyüterek aylık gelirimi Güler Sabancı'nın kazancına yaklaştırması... Tesadüfen karşılaştığım evli ve çoluk çocuk sahibi bir kadın meslektaşla ilgili, -başta onu ama sonuçta ikimizi de- zora düşürme amaçlı belden aşağı bir habere konu edilmem...
"Efendim, gazetecilik yapıyorlar" diyen çıkıyor ya, bir de bana sorsunlar: Bizim meslekte 'hedef' aldıkları kişinin başına dert açacağı umuduyla sağa sola şikâyet dilekçesi vermek var mıdır? Odak bunu da yapan bir odaktır işte...
Sadece görünenden ibaret değil bu odak, değişik gazetelerde köşeleri de etkisi altında tuttuğu biliniyor... "Olur mu canım, ne alâka?" diyeceğiniz, aklınızın ucundan bile geçmeyecek tiplerle al takke ver külâh durumundalar...
Çarpıcı bir örnek şudur: Ergenekon'da dalga sayısı henüz '1' iken, bunların kankası olan bir yazar, benim için, "O isimleri yazıyor, savcılar gözaltına alıyor" diye bir yazı yazdı. Yazının içinde, benim gazetenin koridorlarında "Bunlar da tutuklanacak" diye bazı isimleri telâffuz ettiğim bilgi olarak sunuluyordu.
Kimsenin ismini telâffuz etmemiştim 'gazetenin koridorlarında', o bilgileri edinmemi sağlayacak türden ilişkilerim bulunmadığı için... Ancak yine de 'gazete koridorlarında' yakıştırması dikkatimi çekmişti. Etrafa sorunca inanılmaz bir gerçekle karşı karşıya gelme şaşkınlığı yaşamıştım; şimdilik hiç değilse bu kadarını biliniz...
Teşvikiye'deki bir kafede haftalık 'kankalar toplantısı' yaptıklarını da o vesileyle öğrenmiştim.
Filmlerde bel altı vurma sahnelerinde gözlerini kapatan, ihaneti midesi kaldırmayan benim ne hale geldiğimi tahmin edebilirsiniz.
Arkadan vurma, pusu kurma, kalleşlik için, 'çeteleşmek' gerekir zaten; bir ara medyada en güçlü çete ihtiraslarının partilerin içini karıştırmaya kadar vardığı şimdi anlaşılan o odaktı. İtibarsızlaştırma ve gözden düşürme için hedef seçtikleri kişi, kurum ve örgütleri hep birlikte yıpratma kampanyasına tâbi tutuyor, kendilerini güvende hissetmesinler diye, hemen yakınlarındaki birilerine 'ima yoluyla mahkum ettirme' girişimine de başvuruyorlardı.
'Gazetecilik' ha, güldürmeyin beni...
Bilmeyenlere buradan duyurayım: Şu sırada manşetlere tırmanan türden ilişkiler, tezgâh kurmalar, mandepsiye bastırma teşebbüsleri, mahremiyete tecavüz vak'aları 'gazetecilik' mesleğiyle bağdaşmaz. Asla bağdaşmaz. Yapılan 'gazetecilik' değildir; Gazeteciler Cemiyeti'nden ödüllü olsa bile...
Ne zaman "Yaptığınız işten, mesleğinizden memnun musunuz?" sorusuna muhatap edilsem hep "Hem de çok" cevabını verdiğim bilinir.
Şimdilerde tereddütlerdeyim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.