Dil Kapısı-1
-Mehmet Narlı’nın Dil Kapısı’nda tâlim edip kazandığı kelimeleri “Dil Kapısı” adıyla şiir kitabı edişi hakkındadır-
--- --- ---
Ey yıllarca Dil Kapısı’nın sâdık bendesi olmuş ehl-i dil ve kalbimin şair-i âzamı!
Ey Dil Kapısı’nın sermüdavimi, şahbaz dildaşı ve “azat kabul etmez kölesi!”
Ey gurbetin boynunu vurup çöllerde şiir devşiren dildâr! Dil Kapısı’nın mazlumu ve mahzunu.
Ey yüreğime kelimelerle hükmeden yâran! Dirime ve ölümüme, sevincime ve hüznüme şiirler yazan, türküler söyleyen türküdar!
Ey Dil Kapısı’ndan kâm alıp Batı’ya giden Doğu’nun çocuğu! Uzak Batı gurbetine çıkıp yüreğimi dost hüzünlerine gark eden gurbetzede şairim!
Ey Şark’ın ve Garb’ın sanat ve düşünce ufuklarında kanat çırpıp dosthâneme dönecek olan dildaş!
Ey Dil Kapısı’nı terk edenlerden olmayan dost!
Duydum ki Dil Kapısı’nda yüreğini koyarak topladığın kelimeleri kitaplaştırıp fâş etmişsin.
Duydum ki Dil Kapısı’nda söyleştiklerimizi ağyara duyurmuşsun.
Kitap olup avamın, havasın, zahidin, muharririn huzuruna çıkmış.
Dil Kapısı’nda kazandığın kelimeleri unutmayışına, sele verip heder etmeyişine sevindim.
Hâl ehli bilse de Dil Kapısı’nı, kâl ehli de gurbet ateşlerinde pişen mâvera sızılı bir hüzün ve hasretin, tasavvufça bir naz ve sitemin şiiriyetli hikâyesini okur ve belki böylece Dil Kapısı’na muhabbet duyar.
Dil Kapısı’nda kelimeler var, hüzün var, gurbet var, dost var. Dil Kapısı’nda kelimelerin sûretini geçip sîretinden yapılmış mâna dolu bir hayat tâliminin serencâmı var. Dil Kapısı’nda kelimeler mâveranın birer miracı, birer Burak’ı...
Dil Kapısı’nda kelimeler etinden kemiğinden ayrılır, terbiye edilir ve hakikat âlemine götüren mânadan birer yol olur... Kelime, yani söz hamlığından, çiğliğinden kurtulur, pişer ve öte’lere götüren iksire dönüşür.
Dil Kapısı’nda söyleşenler, bezm-i elest’teki sözün sadâkatince tâlim edenlerdir. Dil Kapısı’nda hayatın anlam bilgisi kelimeler üzerinden öğrenilir. Dil Kapısı’nda durmayan bilmez bu gücü... Dilin, aşkın kabına dönüşünü ve aşkın bâdesi olduğunu...
Dil Kapısı bir kelime, bir şiir, bir yazı, bir söz sohbet tarîkidir. Dünyanın ve Öte’nin arasındaki yola kelimelerin mâna kuvvetiyle gidilip gelinir... Kelimelerden inşa edilmiş bir dil mabedidir Dil Kapısı...
Dil Kapısı’ndaki tâlim diğer kardeş tarîkatlar gibi aynı hakikatin yollarından biridir anlayana... En nihayetinde O’na götürür, teslim eder dilin hakikatine sâdık kalanları... Bu Kapı tek başına bir hakikat yolu değil elbet. Tarîklerden bir tarîk...
Bütün çağlarda Dil Kapıları önce horlanmış, şüpheyle bakılmış, tekfir ve tedip edilmiş. Sonra, eserleri, insanlığa güzel mirası, yani hakikati ortaya çıktıkça perestiş edilmiş.
Dil, gönül, kalp; bezm-i elest’te “beli” deyip söz vererek bir batında doğan, kökü bir, mânası bir, kelimelerdir. Aynı hakikatin üç ayrı yoldaki zarflarıdır...
Dil Kapısı’nı terk edenler hüsrandadırlar. Bu Kapı’nın bendesi olanlar saadettedirler. Dil yarêsi olanların yarası Dil Kapısı’nda tımar edilir. Lisanî bir hayatı yaşamak isteyenlerin fildişi kulesidir bu Kapı...
Meydandan ve halktan uzak, sözde mesuliyetsiz gibi... Fakat içerisi ilk anda rahmanî mi, şeytanî mi olduğu henüz belli olmayan ateşten bir zemin üstünde tâlim edilen bir dergâh.... İmanını diline, yani kelimelere teslim edenlerin tekkesi...
Dil Kapısı’nda dile gelen, yani gönül veren bilir dilin değerini... Bu Kapı’da dili bir, ikrarı bir olmak için tâlim edilir. Yani gönüllerin birliği için... Sonunda ben’den sen’e ve Bir’e ulaşmak için...
Dil Kapısı’nda ateş ve su, hüzün ve gurbet, emniyet ve tehlike bir aradadır... Bu Kapı’da tâlim edenler bilerek, tanıyarak gelenlerdir... Kendini ateşe atanlar, ateşten çıkıp suyun, yani âsude serinliğin cennetine tâlib olanlardır...
Ehl-i akıl giremez Dil Kapısı’ndan. Çünkü anlamaz lisân-ı hâlden. Dilin mânasını tarîk edinemez “akl-ı meaş” olanlar.
Delidirler Dil Kapısı’nda duranlar... Mecanin-i kelime, yani kelime mecnûnlarıdır... Leylâları yürekten damıtılmış kelimelerdir bu Kapı’nın müritlerinin...
Dil Kapısı’nın anahtarının kaybedenler bedbahttırlar. Oluşları eksiktir; âdemiyetlerindeki mâna tarafı yarımdır. Yeryüzüne indirilirken kendisine emanet verilen kelimelerin sadece lafzını konuşabilenlerdir. Kelimelerin etiyle uğraşanlardır; sîretini zikredip çoğaltamayanlardır. Dilin derûnundan mahrum olanlardır. Yani mânanın iç yüzünden...
Dil Kapısı, devletlerden güçlüdür. Bâtıl da olsa Çin’in ruhunda hâlâ Konfüçyus’un kelimeleri yaşıyor.
Hz. İsa’nın dili, asırların maddî gücünü tutan Roma’nın tanrı-krallarını ezip toz hâline getirmiştir.
Semerkant’da, Buhara’da Yesevîlerin, Şah-ı Nakşıbendlerin Dil Kapısı asırları aşıp bütün gürlüğü ile kalplerde nağmeleniyor. Cengiz ve Timur’un iktidarı nerede?
Nil diyarında Yusuf’un diliyle Züleyha’nın Dil Kapısı imtihanından geçip söyledikleri kaldı. Firavun’dan sadece ruhsuz ehramlar kaldı.
Bu kapıda insanı dil ile tartıp ölçerler... Dil terazisinin mâna ibresine, bezm-i elest’ten tevarüs edilen kelimelerle tanış olup olmadığına ve dünyada edindiği kelimelerin sûretini geçip geçmediğine bakarlar...
Çünkü dili ile bütün kainatla diyalog kurar insan. Dil ile anlar sevgiyi, iyiliği, tabiatı, yaratanı, her şeyi. Dil, dinin eteklerinden tutunmuş en birincil vasıta da ondan...
Dil, yalnızca konuşma, yani söz değildir. Herkes konuşur fakat herkesin dili olmaz, Dil Kapısı’ndan giremez. Dili olan ayrı, konuşan ayrıdır...
Dil, Öte’den bir emanettir, hakikatin kavranış biçimidir bilene...
Tâc-ı İskender ve taht-ı Süleyman sahibi olsa bir insan, Dil Kapısı’ndan geçmedikçe bahtiyar olamaz.
Cehennemin Yedi Kapısı’ndan geçmek için önce Dil Kapısı’ndan geçmek ve bu Kapı’da berk olmak gerek. Öyle ki, Cümle Kapısı’na bu Kapı’daki tâlimden sonra varılır.
Şairin dediği üzere: “derd-i dil” olmak lâzım. Yani gönlü süsleyen dert olmanın yoluna girmek...
Ah, gönül süsleyen dert! Mâveranın sızısı, hakikatin ve biricik sevgilinin sancısı... Asıl vatanın hasreti... Hepsi derd-i dil olmakla anlaşılır bu ulvi ıstırapların...
Divan şairi Hayâlî üstadım Bu Kapı’nın kıdemli müdâvimlerindendir. “Başsız ve ayaksız / Gönül süsleyen dert / Yanda gör cânâ / Aşkın âteşine” Demiş.
Dil Kapısı’nın hakiki ahzan-ı şerifleri peygamberlerdir, nebilerdir. Hz. Âdem dünyaya gönderilirken eline önce “Kelimeler Kitabı” verilmiş. Kendini sözle, yani kelimelerle sınamak isteyen velilerin yolu açılmış böylelikle...
Bu Kapı’da derûnunu kelimeleştirenler var. Yunus ve Mevlâna var, Bistâmî ve Mısrî var, Fuzûlî ve Şeyh Gâlib var. Hakikatin, kendi lisanlarında neşv ü nema bulmasını âşikar edenler... Kelimeleri vasıta edip beşerîlikten âdemiyete yükselenler... Yani Hz. Âdem’in dünyalı vasfını kuşananlar...
Bir de bunların şâkirtleri var dünden bugüne. Dil Kapısı’na sadâkatle yüreğini koyarak girip çıkan zamanın bağlıları...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.