Şeriati ve Şaravi
Birisi İran asıllı bir devrimci ve düşünür. Diğeri Mısırlı bir İslam alimi. Birisi ideolog diğeri ise asrımızın en muktedir müfessirlerinden birisi. Birisi devrimci hikmeti diğeri ise ilmi hikmeti temsil ediyor. Mısır asıllı Muhammed Mütevelli Şaravi, maalesef Türkiye'de gereği kadar tanınamadı. Ali Şeriati ise fazlasıyla tanındı. O devrimin durağanlaşmasından ve devlete dönüşmesinden endişe eder. Adeta bu endişesi bize 'savaşlarda cephede kazanıp masada kaybetmek' deyimini hatırlatır. Adeta ona bir göndermedir. Kaddafi gibi bazıları kesintisiz devrimden bahsederler. Ali Şeriati de kesintisiz devrimden yanadır. Devrimler muhafazakarlaştığı oranda devletleşir ve ruhuna yabancılaşır. Özünü kaybeder. Aslında sürekli devrim Şia örneğinde olduğu gibi sürekli muhalefete dönüşmüş ve bu da hizipleşme ve lüzumsuz kategorikleşmeyi beraberinde getirmiş ve devrimi dinamizm yerine atalete mahkum etmiştir. Devrimler için genellikle birkaç tabir kullanılır. Bunlardan birisi şudur: Devrim çocuklarını yer. Gerçekten de Hazreti İsa'nın dediği gibi 'kılıç çeken kılıçla ölür'. Veya su testisi su yolunda kırılır. Bu anlamda devrimciler de birbirlerini tasfiye ederler. En son İran Devriminde Ayetullah Humeyni ile halefi Muntazari arasındaki baş gösteren farklılaşma ve ihtilaf akıllardadır. Ali Şeriati'nin devrimin kesintiye uğraması endişesi karşısında Şaravi de tam bunu savunur. Devrimciliğin eski bozuk sistemi yıkmak anlamına geldiğini ve devrimden sonra sıranın inşaya geleceğini ve bundan dolayı en tehlikeli hususun kesintisiz devrim anlayışı olduğunu savunmuştur. Ali Şeriati devrimden devlete geçmeyi bir sapma olarak görürken Şaravi sağlık belirtisi olarak algılar. Esasında, Ali Şeriati ve Şaravi meseleye faklı zaviyelerden baksalar ve zahiri kelamları arasında çatışma olsa da niyetleri arasında pek çatışma olduğu söylenemez.
Ali Şeriati, aslında devrimin ruhunu canlı ve meşalesini yanık tutmayı kastetmiştir. Lakin Şaravi yine de Ali Şeriati'den bu hususta ayrışır. Devrimden sonra bina aşaması gelir ve devrimciler yıktıklarının yerine yenisini ikame ederler. Bu devletleşme aşamasıdır. Davet ve devlet aşamaları birbirini takip eder. Ali Şeriati ise devrimin devlet yani yapılanma aşamasına gelmesini sanki ruhunu kaybetmesi anlamını yükler. Devrim ile devlet yol ayrımına geldiğinde anın vacibini yapmak gerekir. Bu noktada Mısır ve Tunus gibi ülkelerde İslami hareketler devrim sonrasını yaşıyorlar. Bundan sonra nasıl davranacaklar ve ülkenin siyasi yapısını kurmakta nasıl hareket edeceklerdir? Şimdi bunu kestirmeye çalışıyorlar. Kendilerini bekleyen soru ve sorumluluk budur. İşte ülkeleri de dünya da onların yeni döneme nasıl mukabele edeceklerini gözlüyor. Bu noktada Mısır'da Müslüman Kardeşler partileşme aşamasına ve sürecine giriyor. Bu süreçte hareket ve yapı olarak İhvan'ın yeni parti ile ilişkisi nasıl olacak. Hareket parti içinde mi eriyecek yoksa parti harekete ve ana yapıya yani cemaate bağlı mı kalacak? Bu sorulara doğru mukabele etmek hareketin bundan sonraki seyrini de etkileyecektir. Cemaatin yeni kurulacak parti ile ilişkisi ve mekanizması nasıl olacaktır? Bazılarına göre yeni kurulacak parti İhvan kaynaklı olsa bile ondan bağımsız olmalıdır. İhvan ise cemaat olarak daha ziyade baskı grubu veya emr-i bi'l maruf ve nehyi ani'l münker cemaatı olmalı ve ülkeyi nasihatle yönlendirmeye çalışmalıdır. Bu bağlamda, hareketin sembolü olan kitap kılıç ve "EİDDU: Hazırlık yapın' ayetiyle ilgili yeni teklifler de var.
Hasan El Benna elbette Müslüman Kardeşler'i cami yani kapsayıcı ve toparlayıcı bir hareket olarak tasarlamış ve kurmuştur. Bütün İslami alanlara hitap eder. Lakin pratikte bunu yapmak mümkün değildir. Kılıç cihadı remz etse ve hatırlatsa bile buna bir cemaatın tek başına sahip çıkması çok sağlıklı görünmüyor. Mustafa Kemşiş yeni dönemde İhvan'ın sembolünden kılıcı çıkarmanın isabetli olacağını öngörmektedir. Ona göre, bu ordunun bir şiarı olabilir lakin bir cemaatin şiarı olması zordur ve dolayısıyla bu sembolü kullanan İhvan, istemeden de olsa Şükrü Mustafa'nın İhvan mensupları tarafından da eleştiri konusu yapılan inhisarcı ve tekelci Cemaatü'l Müslimin anlayışına benziyor. Nazari olarak olmasa bile fiili olarak İhvan tekelci bir anlayışı temsil eden Cemaatü'l Müslimin'e benziyor. Veya bu intibaı veriyor. Elbette yaklaşımları böyle değil, diğer kesimlerle galebeye değil yardımlaşmaya ve dayanışmaya dayalı bir ilişki anlayışına haizler. Lakin yine de zaman zaman kafaları karıştıran ve iltibasa yol açan hususlar olabiliyor. Mustafa Kemşiş'e göre, İhvan bundan önce gayri resmi bir hareketti. Bundan böyle ise hukuki açıdan yasallaşması kaçınılmaz. Burada yapılacak yeniliklerden birisi İhvan liderine mürşit yerine başkan denilmesi daha muvafık olacaktır. Zira, cemaatin gerçek mürşidi kurucusu Hasan el Benna idi ve bu makam onunla birlikte irtihal etti. Dolayısıyla Mısır'daki yeni dönem ve yapı kendisine model arıyor. Bu anlamda, Mustafa Kemşiş, İhvan ile yeni kurulacak partisinin ilişkisine AKP ile Fethullah Hoca hareketi arasında var saydığı ilişkiyi model gösteriyor (http://www.almesryoon.com/news.aspx?id=51751). Bana göre pek münasip düşmese de demek ki Mısır'dan böyle algılanıyor ve görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.