Ah İstanbul’un güzelim vapurları ah!
Eski İstanbul’da, Anadolu yakasıyla İstanbul yakası arasında vapur seferleri başlayıncaya kadar, kent sakinleri kayığa binerdi.
Gün geldi, Şirket-i Hayriye vapur seferleri başlattı.
Ona rakip olarak da Seyr-i Sefain İşletmeleri vapurlarını sürdü Boğaz’ın sularına.
Bu iki işletme birbirleriyle kıyasıya bir rekabete girişti.
Birbirlerinin ününü zedelemek için iki destan ortaya çıktı.
Bunlardan Seyr-i Sefain’i öven, Şirket-i Hayriye’ye yönelik bir taşlamadır aslında:
Halep düdüğünü üç defa çekince/ Eser-i Şevket’de ona yol verince/ Kalamış da tam istim üzere gelince/ Şirket de işi anladı sonunda, beyaz bayrağı çekiverdi...
Bu iki şirket öylesine kanlı bıçaklı olmuşlardı ki, birbirlerinin iskelelerine uğramazlardı. Örnağin Kadiköy’den Sarıyer’e gidecek olana bir yolcu, Köprü’de Sefain İşletmesi’nin vapurundan inip oradan Şirket-i Hayriye vapuruna binerek Sarıyer’e ulaşabilirdi ancak.
Vapurda memurlar biletleri kontrol eder, zımbayla delerdi.
Bunların tavrı memurdan çok amir gibiydi. Kaşları çatık, nemrut suratlı herifler, yolcuları azarlarlardı habire. Memurun başında koyu renk bir fes, üzerinde lastik yakalı, baştanbaşa ilikli, pırıl pırıl,ütülü remi bir ceket, düz, gene jilet gibi ütülü bir pantolon ve boyalı potin bulunurdu. Yolcular yükleri için ayrıca ‘yük bileti’ de almak zorundaydı. İskelelerde bekleme salonu vardı; ancak burası daha çok memur oteline benzerdi. Vapurun kalkış saati gelince, memur düdüğünü öttürür ve bilet gişesi kapanırdı.
Şirket-i Hayriye, üzerinde ‘azimet-avdet’ yazılı bir bilet de satardı. Bu bilet bütün bir gün içinde yapılacak vapur yolculukları için geçerliydi.
Sefain İşletmesi’nin vapurları, şirketin üst düzey amirlerini sık sık beklemek zorunda kaldıklarında, iskelelerde hiç bir yere tarifelerde belirtilen saatte varmazdı. Örneğin Köprü’den (Galata) akşam saat onda yola çıkması gereken Sefain’in 13 numaralı vapuru, çoğu günler, şirketin genel müdür yardımcısını beklediğinden, 10-15 dakika geç kalkardı.
İkdam Gazetesi “..ya vapurun geç kalkmasına neden olan bu beyefendi, bir iki dakika erken davransın ya da vapur, şirket yöneticilerine ayrılmışsa, yolcular için başka bir vapur sefere konulsun...” diye bir baş yazı yayınlamıştı.
Alaturka saatle onda kalkan (yani akşam üstü altıya çeyrek kala) Sefain’in Adalar vapuruna binmek için insanlar neredeyse yumruk yumruğa gelirdi her gün. İtme, kakma, dayanma, şemsiye ya da bastonla enseye, göze, kafaya dürtme, nasıra basma, herkesle omuz omuza öpüşüp nefes nefese gelme ortamında gişeye ulaşabilen yolcu, biletini aldıktan sonra derin bir ‘oooh’ çekerdi. Memur ‘vapur kalkıyooooor!’ diye bağırıp, düdüğünü öttürdü mü, herkes vapura doğru gider, iki kapılı bir parmaklıktan biletini kestirerek geçer, dik, korkuluksuz bir merdivenden cambaz gibi terazileyerek güverteye çıkardı.
Vapurda kadın erkek ayrı ayrı yolculuk yapardı. Kadınların yeri, kalın bir perdeyle erkeklerin yerinden ayrılmıştı. Vapur çıkışları da binişleri gibi itiş kakış doluydu. Yolculuk, diyelim yarım saat sürdü, vapurdan çıkmaksa kırk beş dakikasını alırdı yolcunun. Çünkü iskelelerin etrafı demirlerle çevriliydi. Bu demir kapılarda yolcuların elindeki yarım biletler toplanırdı.
Şirket-i Hayriye, Cumhuriyet döneminde de varlığını sürdürdü. Derken 15 Ocak 1945 tarihinde çıkarılan bir yasayla, Hasköy’deki bakım atölyeleri ve gemileri devletleştirildi, bütün mal varlığı Devlet Deniz Yolları’na devredildi...
Seyr-i Sefain ise 1933 yılına değin görevini sürdürdü. En ünlü gemisi Bandırma, 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarını Samsun’a götürmüştü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.