Yazı, yazarlık, modern zamanlarda yazar 1
“Yazarlığın tarihi insanlığın tarihi ile başlar” diyemiyoruz ama, rahatlıkla “Yazarlık tarihle başlar” diyebiliriz. Herkesin bildiği tasnife göre, tarih “yazı”yla başlar; yazı öncesi tarih öncesidir. Tabiatıyla yazarlık ancak yazıdan sonra mümkün olabilmiştir. Bununla birlikte yazarlıktan önce de söz vardı, insanlar konuşarak, sözle anlaşıyordu; yani dil insanlıkla birlikte vardı. Dolayısıyla yazıdan önce de insanlar arasında yazarların fonksiyonlarını üstlenen kişiler mevcuttu. Hatta yazılı kültüre uzun bir süreç içinde geçen toplumlarda sözle ve müzikle yazarlığı, şairliği sürdürenler zamanımıza kadar var olmuştur. Bugün hâlâ bazı Türk topluluklarında şairlere “aytışçı” deniliyor. “Ayıtmak”, “ay/ey etmek”, söylemek mânasına geliyor. Söze başlamadan önce “ay” veya “ey” diye dikkat çekmek ifade edişin başlangıcı oluyor bu durumda. Türk dünyasında şiir söyleyen ve bunu saz eşliğinde yapan kimseler bugün de Türkiye dahil, var. Bunlara Türkiye’de “âşık, halk şairi, ozan” deniyor. Türkistan’da “bahşı”lar, günümüzde de binlerce yıldır yaptıkları gibi kendilerinden geçercesine “ayıtma”ya devam ediyorlar.
EDEBE DÂVET!
Sanatlı yazılı veya sözlü eser mânasına kullanılan Arapça “edebiyat” kelimesi, kök olarak edebden geliyor. Çok eski çağlarda “edeb”in “dâvet” anlamına geldiği biliniyor. Bunun bir ikram için dâvet olduğu kadar, iyiliğe, güzelliğe ahlâka bir çağrı olduğunu düşünebiliriz.
Kapitalizm veya sanayi öncesi toplumlarda telif eser ortaya koyan kimse olarak yazar muhtemelen ilim adamlarıyla, şiir ve nesir yazarak hüner gösteren az sayıda kişiyle, daha çok dinî telkinde bulunmak için eser ortaya koyan kişilerden ibaretti. Belki buna, devlet yönetimi gereği yazılı metinler ortaya koymakla vazifeli kişileri de ekleyebiliriz.
KÜTLEVÎ ÜRETİM VE YAZARLIK
Bugünkü anlamda yazar kapitalist toplumun, sanayi toplumunun eseri. Yazarlığın meslek olması için yazılanların kütlevî üretim konusu olması, ticarî değer taşıması gerekiyor. Yani, yazılı eserlerin çok sayıda basılması ve satılması, bunun sonucunda yazarın (bununla birlikte yayıncının ve satıcının) geçimini sağlaması icab ediyor. İşte matbaa, dizilmiş metinlerin basılmasını sağlayan teknoloji, bunu mümkün hâle getirmiştir.
Yazarlığın alanının son iki yüzyıl içinde genişlediği kolaylıkla görülebiliyor. Roman, hikâye, şiir vb. klasik türlerin yanında gelişen basın ve yayın araçları yeni yazı türleri gerektirmiştir. Gazete yazarlığı, daha geniş anlamda gazetecilik, temelde yazıya dayanan bir meslek hâlindedir. Diğer kitle haberleşme araçları, sesli ve görüntülü yayın vasıtaları dolayısıyla da yeni yazarlık alanları ortaya çıkmıştır. Bugün radyo metin yazarlığı, radyofonik yazarlık; televizyon veya görüntülü metin yazarlığı, senaristlik oldukça etkili hâle gelmiştir. Hatta müziğin tüketim malzemesi hâline gelmesi sonucu “şarkı sözü yazarlığı”ndan söz edilir olmuştur.
Bütün bu gelişmeler, yazarlığı günümüzde müstakil bir meslek hâline getirmiştir. Bununla birlikte, ülkemizde sırf kalemiyle, yazılarıyla hayatını kazanan çok sayıda insan yok hâlâ da. Yazarlık genellikle ikinci meslek konumundadır. Öğretmen, öğretim üyesi, hukukçu, doktor, asker, baytar, diplomat, bürokrat, tüccar ve bütün bunların yanında yazardır kişi. Geçen yüzyıldan beri ünlü yazarlarımızın bir çoğu bu mesleklerle birlikte yazar olarak kendilerini tanıtmışlardır. Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Sait Faik, belli bir dönemden sonra Necip Fazıl, şimdilerde Orhan Pamuk yalnız kalemiyle geçinen yazarlar arasında sayılabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.