'Eksiğimizi söyleyenin, elini öperiz...'
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bir haftadır misafiriyim.
Sadece bir dost olarak değil, bir gazeteci, bir yazar olarak da bulunduğum mekânda heyecanlanıyorsunuz. Savaşlardan yorulmuş dünyamızda, evrensel barış adına, sevgi ve hoşgörü adına yollara düşmüş bir insanın, mütevazı dünyasında onunla aynı havayı teneffüs ediyorsunuz... Söylediklerini bir gazeteci olarak okuyucularınıza ulaştırma arzusunu zaptetmeniz mümkün değil.
Muhterem Gülen, sağlığı elverdiği sürece, üç gün ikindi namazlarından sonra sohbet yapıyor. Bu sohbetler daha sonra Mehtap TV'de de yayınlanıyor. Aynı sohbetlere Sayın Gülen'le ilgili internet sitelerinde de ulaşmak mümkün.
Geçtiğimiz cuma günkü sohbet öncesinde, söze; "Allah'a çok şükredelim, insan olmuşuz, mümin olmuşuz, Hz. Muhammed'e ümmet olmuşuz." diye başladı. Sonra İslam coğrafyasındaki perişanlığımıza değindi. Müspet bilimlerdeki ve teknolojideki geriliğimizi hatırlattı ve ekledi:
"Tekvini emirleri (tabiata konulmuş kanunları) hallaç etmek lazım. Bilimde, teknolojide, sosyal ilimlerde, hukukta, iktisatta, tıpta, edebiyatta, sanatta ileri gitmek lâzım. Avam kalamayız, dünyanın gerisinde kalamayız. Bize yakışan bir yarış sergilemeliyiz. Değilse, hep idare edilen oluruz..."
Muhterem Hocaefendi, muzdaripti. Tavsiye ettiği ve Gönüllüler Hareketi diye bilinen hizmetlere karşı, bazılarında hâlâ var olan husumetlerden, hasmâne tavırlardan muzdaripti. Dünyanın 130 ülkesinde hüsnü kabul gören ve Anadolu insanının makul bulup canla başla, büyük fedakârlıklarla destek olduğu hizmetler, nedense bazılarınca hedef gösterilmeye devam ediyordu. Gerçi bir defasında; "dünya için yaşayanlar, ahiret için yaşayanları anlayamazlar" demişti. Ama bu konu her açıldığında, "biz, bize yakışanı yapmalıyız" hatırlatmasını da yapmadan duramıyordu. Sohbet öncesi yine öyle yaptı: "Ben, sizin üzerinize gelenlere, komplolar kuranlara bile dua ediyorum. 'Onların kalbine de iman koy Allah'ım' diyorum. Sabrederseniz, dişinizi sıkar, centilmenlikten vazgeçmezseniz, siz kazanırsınız..."
Sohbet sırasında sitemini devam ettirdi: "Yapılan her güzel şeyi ille de sorgulamanın, her meselede tenkit etmenin, objektif görünmek için aleyhte konuşmanın da mantığı yoktur. Bu tavırların, dinle telif etme yanı da yoktur. Bu meselenin bir izahı varsa, o da o şahısların enaniyetiyle alakalıdır. Onların bencillikleriyle, egoizmalarıyla alakalıdır."
Sohbette asıl ben muhterem Gülen'in yaptığı özeleştiri çağrısını dikkatlice not ettim. Şöyle diyordu:
"Başkaları niye düşmanlık yapıyor, komplo kuruyor, her fırsatta bu harekete dil uzatıyor? Burada biraz da kendimize bakmamız lazım. Acaba bizim usul hatalarımız mı, üslup hatalarımız mı var? Bize olan bakış; yanlış yaklaşımlarımızdan mı, ihmallerimizden mi, o insanları 'karşı cephe' olarak görmemizden mi kaynaklanıyor? Bunları düşünmeden, bir yönüyle kendimizle yüzleşmeden, kendimizi sorgulamadan, hemen insanları, kabahatlerinin mahkûmu haline getirmek doğru değil.
"Keşke o insanlar da bizim iyiliğimizi isteyerek, bizler için 'daha iyi olsalar' mülahazasıyla ve insafla, izanla neyimiz eksik ise onu söyleseler. Biz de kendimizi Allah karşısında hesaba çekerek, kendimizle yüzleşerek, 'neyimiz eksik, bu mevzuda ne yapsak' desek. Okuma mı, müzakere mi, mukayeseli okuma mı, fedakârlık mı, ne eksikse bunlar bize rencide etmeden, kırmadan söylense. Biz bu yaklaşımı, irşat sayarız. Eksikliklerimizi giderme adına, bu hareketin içindeki insanların eksikliklerini giderme adına bir irşat sayarız. Bize irşat adına elini uzatan insanların elini öperiz, çok rahatlıkla..."
Evet, muhterem Gülen kanaatimce, insaf sahibi samimi insanlara, karanlık mahfillerden yürütülen kampanyaların boğucu atmosferinden kurtulup, ülkemizin ve insanımızın geleceği adına bir davet yapıyor. Tutulması gereken bir el uzatıyor. Kimler tutacak acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.