Kaddafi ile aynı dili paylaşmak!
Arap liderleri halk ayaklanmalarından ibret almadıkları için hepsi birer ikişer indirilme sırasını bekliyor. Son olarak Kaddafi ve seleflerinden ders almayan Beşşar da halkına direnme yolunu seçti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da Arap dünyasında yaşanılanlardan hiç ders çıkarmadığı ve ibret almadığı aksine dikine gittiği anlaşılıyor. Sözgelimi, Erdoğan Londra'da ağzındaki baklayı çıkardı ve başkanlık seçimi istediğini söyledi ve ardından bunu referanduma sunacaklarını ilan etti. Elbette başkanlık sistemi de bir seçenektir. Lakin demokrasiler bir seviye gerektirdiği gibi başkanlık sistemi de daha büyük seviye gerektirir. Başarısı halkın ve yönetici sınıfın olgunluğuna bağlıdır.
Muhammed Ali Baradai, Mısır'da demokrasiye geçildiğini ama halkın yüzde 80'inin buna hazır olmadığını gördüğünü söylüyor. Bediüzzaman da halkın yüzde 80'inin ehli tahkik olmadığını yazıyor. Esasında bu oranı daha da yükseltebiliriz. Yani halkın reşit olmadığı bir gerçek. Reşit olmayan halkın da reşit idareler tarafından yönetilemeyeceği müsellem ve bedihi bir meseledir. Dolayısıyla parlamenter sistem bu kadar ehliyetsiz bir ortamda en azından bir denge sistemidir. Başkanlık sistemi ise dengenin ortadan kalkmasıdır. Kaldı ki Arap Devrimi(leri) kesinlikle başkanlık sistemine karşıdır ve Mısır'da yapılan referandumda başkanın yetkileri kısıtlanmıştır. Cezayir'de de başkanlık rejimi tartışma konusudur. Muhammed Haseneyn Heykel'den Gannuşi'ye kadar Arap aydınları başkanlık sistemine karşıdır. 'Aynı delikten ikinci defa geçmeyiz' diyorlar. Türkiye de suistimale açık böyle bir delikten ikinci defa geçmemelidir.
Bu şartlarda ve Erdoğan gibi bir aktörle başkanlık sistemine geçmek keyfiliği sistematik hale getirmek olur. Elbette takdir halkın, İsterlerse CHP korkuluğu üzerinden Erdoğan'ı yüzde 100 oranında da seçebilirler. Buna diyecek bir şeyimiz yok ama ondan sonra da sızlanmasınlar. Sandık yanlışından ve iktidar yanlısı oy kullanma şehvetinden sonra 'keşke elimiz kırılsaydı' lakırdısı etmesinler. Sadece suç halkı manipüle edenlerde mi yoksa her seçim mevsiminde manipülasyona gelen ve aldatılmayı kutsayan halk yığınlarında mıdır? Başkanlık meselesi bir yana Başbakan Erdoğan Londra'da Kaddafi ile aynı dili paylaşmıştır. Sözgelimi muhaliflerin silahlandırılmasına birkaç ülke ile birlikte karşı çıkmıştır. Gerekçesi ise 'özrü kabahatinden büyük' misali! Neymiş? Silahlar Afganistan'daki gibi terörist grupların eline geçirmiş. Benzetme hiçbir şekilde yerine oturmamıştır. En azından meseleye şaşı bakmaktadır. Afganistan'da bir işgal vardır. Ve işgalcilerle Afganistan'ı temsil eden güçler arasında bir çatışma ortamı bulunuyor. Bingazi merkezli olarak Libya'da da Kaddafi ile ölüm kalım mücadelesine girmiş bir muhalefet var. Muhalefetin ortak paydası dindarlıktır. Bu dindarlığı terörist yaftasıyla damgalamak ise en azından Kaddafi ile aynı dalga boyuna düşmek ve aynı dili kullanmaktır. Meseleye aynı pencereden bakmaktır. Halkın Kaddafi karşısına çıkması mı daha hafif kalır yoksa NATO güçlerine katılmak mı? Bu benzetmeler ya artık başbakanın pragmatizmde sınır tanımadığını ya da kimyasının tamamen değiştiğini göstermektedir. Ona dindarlık izafe edenler dindarlığın en büyük rüknü ve nişanesi olan adaleti de izafe edebilecekler midir? Maalesef bu hususta aydınların bile gözü bağlanmıştır.
Libya'da Kaddafi ile aynı dili paylaşan Başbakan Erdoğan Bahreyn'de de İran'la aynı dili paylaşmaktadır. İran yönetimi Bahreyn de Şiilerin bir soykırımla karşı karşıya kaldığını savunurken Başbakan meseleyi daha da ileri boyutlara taşımış ve meseleyi izah etmek için tarihi referanslar kullanmıştır. Bahreyn meselesini muhtemel Kerbela vakası olarak tanımlamıştır. Burada kullanılması gereken üslup, dış güçlerin müdahalesine toptan karşı çıkmak olabilirdi. Suudi Arabistan Bahreyn'in içişlerine karışıyor da İran Lübnan'a çok mu mesafeli duruyor? Halbuki, Kerbela benzetmesiyle İran'ın bile kullanmaktan çekindiği bir dili kullanmıştır. Bu kesinlikle uç ve kutuplaştırıcı bir dildir. Elbette ki yatıştırıcı olmaktan uzaktır. Nedeni, ne pahasına olursa olsun civa gibi yüzeye çıkmak arzusudur. Kaddafi rejimiyle pazarlıkların yürütüldüğü Londra'da bile Kaddafi rejiminin dilinden kopamaması, Kaddafi'nin Erdoğan'a verdiği insan haklarıyla ilgili ödülün sebepsiz ve yersiz olmadığını göstermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.