Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Takke düştü takiyye göründü

Takke düştü takiyye göründü

Lübnanlı yazar Muhammed Nureddin, tıynetini ortaya koydu. Onun gibilerinden zaten bu beklenirdi. Arapların dediği gibi ‘samata dehren ve nataka küfran’ sözünü çağrıştıran bir çıkışta bulundu. Kendini Türk dostu zannedenleri mahcup etti. Fena halde faka bastılar. Türkiye hakkında suskunluğunu ve ‘tarafsızlığını’ bozarak Türkiye’nin dış politikadaki bazı tökezlemelerini saldırı zemini yaptı. Sürçmeleriyle birlikte coştu ve gerçek tavrını gösterdi. Hamdolsun biz yanılmadık ama peşine takılanların ve hakkında umut besleyenlerin güvendikleri dağlara kar yağdı. Sürekli olarak birileri tarafından Türkiye’ye çağrılarak taltif edilmişti. UNIFEL’e asker göndermemesi için Türk kamuoyuna seslenen ve dahası yönlendiren mektuplar yazdı. Ve birileri bu mektupların tesirinde kaldı, önem atfetti ve iğfal edildi. Beşşar ve avenesinin ‘ Suriye başka Arap ülkesine benzemez’ deyimini hatırlatırcasına Nureddin de Türkiye’ye zımni tehditler savurarak Lübnan’a asker göndermemesini ve zinhar burasının başka yere benzemediğini söyledi. ‘Her kuşun eti yenmez’ dedi. Burasının Türkiye’ye kapalı bir İran nüfuz bölgesi olduğunu ima etti. Ona göre, Türkiye bölgede sadece diplomasi yoluyla varlık ve faaliyet gösterebilirdi. Şimdi Libya’da tökezleyince ve eleştiri alınca arkasında gizlediği hançerini Türkiye’ye sapladı. Türkiye’nin eski Osmanlı coğrafyasında sadece diplomatik ve ticari olarak girmesi gerektiğini savundu. Böylece Türkiye İran’a rakip olamayacaktı! Kafasına göre mühendislik yaptı. Onun açık mektubu Türkiye’de iç politika malzemesi yapıldı ve AKP karşıtları mal bulmuş Mağribi gibi top misali bu mektubu sahaya sürdüler. Cumhuriyet gazetesi manşet yaptı. Muhafazakar kitleler de olayı yeni bir 1 Mart Tezkeresine benzettiler.
¥
Başbakanın kendisi de esasında Sistani’yi ziyaret ederek Irak’a ve bölgeye Muhammed Nureddin zaviyesinden baktığı görüntüsü verdi. Lakin bu görüntü onları tatmin etmeye yetmezdi. Nitekim öyle de oldu. Önce Muhammed Nureddin, Karadavi’yi Başbakan Erdoğan’la vurdu. Karadavi’yi Erdoğan’ın sözlerine nişangah yaptı. Ardından da Başbakan Erdoğan için ‘Makyavelist bir siyasetçi’ portresi çizdi. Sistani ziyaretini de, Erdoğan ile dostları arasına kara kedi sokmak ve vakia için kullandı. Muhammed Nureddin, fitnekar yazılarından birisinde Sistani ziyaretiyle birlikte Başbakan Erdoğan’ın Yusuf Karadavi’ye üç gol attığını savundu. Daha doğrusu gönlündekini söyleyiverdi ve Başbakan Erdoğan’a Karadavi’ye üç gol attırdı. Dolayısıyla düşmanı düşmana tokuşturarak kırdırma siyaseti izledi. Herhalde herkesi geri zekalı zannettiğinden bunların kendi tutarsızlığı olarak not edilmeyeceğini zannetti. Adamlar siperde imişler ve Türkiye tökezlediğinde mevzilerinden çıkıverdiler. Şimdi adam Ahmet Davudoğlu’nun sıfır sorun politikasını ‘Makyavelizm şahaseri’ olarak görüyor. Meğer adam bugüne kadar bütün toplantılara bizi içeriden izlemek, dinlemek ve tanımak için katılmış. İyi ki de bu olaylarla birlikte foyası düştü ve takke düştü keli göründü ya da günün anlam ve ehemmiyetine binaen takkesi düştü takiyyesi göründü.
¥
Arap dünyasında Türkiye aleyhinde üç yeminli kesim var. Bunlardan birisi Arapça yazan PKK yandaşı Kürt şuubileri. İkinciler ise İran’a bağlı taifiyye mensupları ve yazarları. Muhammed Nureddin bu kesimden birisidir. Bir de kimi Arap milliyetçileri var. Lakin Arap milliyetçileri yine de diğerlerine nazaran ehvenler. Türkiye’nin Suriye’de reform istemesi Muhammed Nureddin’in hiç hoşuna gitmemiş. Bunu Suriye’nin iç işlerine karışmak olarak görüyor. Buradan geriye dönüp baktığımızda Fethi Yeken gibi isimlerin temsil ettikleri çizginin yanlış, Karadavi çizgisinin ise doğru bir çizgi olduğunu görüyoruz. Zira adamların Türkiye ve Arap dünyasına yönelik olarak gizli gündemleri var. Türkiye’yi sadece yardımcı oyuncu pozisyonunda görmek istiyorlar. Hatta Osmanlı nüfuz bölgesini İran’a açarken Türkiye’ye kapatmak istiyorlar. Bunu da Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine bağlıyorlar. Halbuki, gerek Afganistan’da Karzai gerekse Irak’ta Nuri Maliki hükümetinin hem ABD hem de İran tarafından desteklendiğini biliyoruz. Yani bu iki bölgede muhkem ortaklıkları var. Kendileri fiili ortaklık yaparken Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini gündeme getirerek ideoloji üzerinden çıkar ve avantaj sağlamak istiyorlar. Halbuki, ideolojik tezatları nasıl oluyorsa maslahat beraberliklerini ve kazanımlarını gölgelemiyor, engellemiyor. Bu nasıl ideolojik zıtlık? Osmanlı’nın eski etki alanı Türkiye’ye kapalı ama İran nüfuz bölgesi! Hayallerindeki bu. Yani dağdan gelip bağcıyı kovmak.
Türkiye dostlarını iyi belirlemelidir. Türkiye’nin asıl dostu ve müttefiki Beşşar ve Suriye rejimi değil Suriye halkıdır. Azınlık iktidarlarının asıl müttefiki ise İran’dır ve konum müttefiki ise Kelim Sıddiki’nin dediği gibi İsrail’dir. Bunlar CIA’nin Nasır için kullandığı gibi ABD için de tarafsız müttefiktir. Türkiye ise bunlara göre olsa olsa merkez kaç veya kuma bir müttefiktir. Her an boşayabilirler. Nasır 1958 yılında Suriye ile birleştiğinde ideolojik müttefiklerinin kendisini sattığını geç fark etmiş ve asıl müttefikinin azınlık veya ideolojik azınlık mensupları değil halkın tâ kendisi olduğunu keşfetmiştir. Politikalarını tadil edemeden Suriye kendisinden kopmuştur. Dolayısıyla Beşşar rejimi Türkiye’ye maslahat evliliğiyle bağlıdır ve medyun-u şükran olacağı yerde kendi namına Muhammed Nureddin gibiler ilk fırsatta bu ittifakı da infaz etmeye çalışıyorlar. Muhammed Nureddin, Türkiye’nin Beşşar’a tavsiyelerini içişlerine müdahale olarak görüyor da Natık Nuri veya Hüseyin Şeriatmedari gibi İranlı yetkililerin Bahreyn’i İran’ın 14. eyaleti olarak gördüklerinde buna itiraz ediyor mu? İçişlerine müdahale olarak görüyor mu? Yoksa zaten Bayreyn’i İran toprağı saydığından hiç oralı değil mi? Netice: Takkesi düştü takiyyesi göründü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi