Komşu kardeş ülkelerdeki isyan
Halkının kahir çoğunluğu Müslüman olan ve hemen tamamının anayasasında "devletin dini İslam" yazan, bazılarında en azından "şahıs, aile, miras" alanlarında şeriat uygulanan İslam ülkelerinde asker kökenli bazı şahıslar darbe yapıyor, yönetime el koyuyor ve yıllarca ülkeyi sömürüyor, kötü idare ediyor, halka zulmediyor, şeriatı da uygulamıyorlar. Bu duruma, şuurlu ve imanlı halkın isyan etmesi kadar tabii bir şey olamaz.
İsyan başlıyor, hatta başlamadan veya dış mihraklarca başlatılmadan önce bu ülkelerde menfaati ve hesabı olan devletler oturup bu isyanı nasıl yöneteceklerini, yönlendireceklerini düşünüyor, planlar yapıyorlar. Bunların hedefi o ülkelerin maddi ve manevi menfaati değil, kendi menfaatleri. Bu menfaat Müslümanların çatışmasını, birbirini öldürmesini, her iki tarafa silah satılmasını, hareketin ülke menfaati yönünde bir an önce sonuçlanması yerine sürüncemede bırakılmasını gerektiriyorsa bunu da acımadan yapıyorlar.
Haberlerden okuyor, dinliyor ve öğreniyoruz ki, bazı Batı ülkeleri isyanlardan aylarca önce planlarını yapmışlar. İsyan süresince uygulamışlar, uyguluyorlar ve bazıları daha şimdiden "petrol konusunda elde ettikleri imtiyazlarla" amaçlarına da ulaşmış durumdalar. Silah satışından elde ettikleri gelir de –ki, bunlar kandır, candır- cabasıdır; onlar zaten asırlardır, çoğu Müslümanlardan olan zayıf toplumların kanını emerek semirdiler.
Türkiye ne yaptı?
Baştan beri "zalimlere, halkın sesine kulak verip gerekli reformları yapmalarını, demokrasiye geçiş yolunu açmalarını veya yönetimden çekilmelerini, ülkenin mal ve can yönünden zarar görmesine sebep olmamalarını defalarca tavsiye etti. Hiçbir zalim yöneticinin yanında yer almadı.
Libya konusunda da Kaddafi'ye aynı tekliflerde bulundu.
Ama buradaki muhalifler ne istediler?
Kaddafi tarafında bulunan Müslümanların daha çok öldürülmesini, bombalamanın arttırılmasını, kendilerine de silah sağlanmasını istediler. Bunu seve seve yapan Batı ülkelerini dost zannettiler, Türkiye'ye buruldular, darıldılar. Halbuki Türkiye "zulüm sona ersin, halkın dediği olsun, ama bu, iki taraftan da en az mala ve cana mal olsun, en az zararla sonuçlansın diye çaba gösterdi. Eğer Türkiye'nin de amacı yağmadan mal kapmak olsaydı birkaç uçak da o gönderir, biraz Müslüman kanı döker ve amacına ulaşırdı.
Peygamberimiz (s.a.) Müslümanın firasetli (sezgili) olması gerektiğini söylüyor.
Gafletten uyanmanın, oyuna geldiğimizi anlayıp sezmenin hala vakti gelmedi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.