Faruk Çakır

Faruk Çakır

Cilâ tutmayan anlayış

Cilâ tutmayan anlayış

Ülkemizde; ‘idareci’lerle ‘idare edilen’ler arasında ciddî uyumsuzluk ve uyuşmazlık olduğu herkesin bildiği bir konu. Aradaki problemi anlatmak için “Herkes Mersin’e, biz tersine” sözü bile hatırlatılır. Hakikaten, neredeyse bir asra yakındır, devlet ile millet arasında olması gereken kaynaşma sağlanamamış, her defasında problemler yaşanmıştır.
Umumiyetle inanç noktasında sıkıntılar yaşandığı için, bu problemi gündeme getirenler de daha çok mütedeyyin insanlar olmuştur. Bazıları ise yaşananları problem olarak görmek yerine, yanlışa destek vermiş ve bir bakıma ‘millet’i suçlu görmüştür.
Son zamanlarda ise, devlet ile millet arasında yaşanan sıkıntıyı daha geniş kitleler de görmekte ve ifade etmektedirler. Meselâ, “Ara rejim çuvallıyor” başlıklı bir yazıda şöyle denilmiş: “Bazı şeylerin adını koyma zamanı geldi. Yaşadığımız dönem bir ‘ara rejim’dir. Postmodern bile değil, arkaik bir ara rejimdir. Ve bu ‘ara rejim’ fena halde çuvallamaktadır. Dikişleri atmakta, hiçbir yırtığı yama tutmamaktadır.” (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 21 Nisan 2011)
Bu tesbiti yapanın niyeti ve maksadı başka olabilir, ama kanaatimizce; mevcut rejimin çuvallaması ve hiçbir yırtığının yama tutmaması ‘temel’deki yanlıştan kaynaklanmaktadır. ‘Temel’deki yanlış da, ‘Kemalizm’dir. Çünkü millet menfaatine atılmak istenen her adımda karşı çıkanlar bu kavrama sarılmayı adet haline getirmiştir. “Başörtüsü serbest bırakılsın” denilir, karşı çıkanlar Kemalizmi ileri sürerek itiraz eder. “Yeni ve özde sivil bir anayasa yapılsın” denir, itiraz edenler yine Kemalizmi öne sürerek karşı çıkar. O halde asıl tartışılması gereken konu budur ve bu olmalıdır. Kemalizm anlayışı, Türkiye’nın sıkıntılarını geride bırakmasına engel oluyor.
Nitekim, kurtulmak istediğimiz 12 Eylül 1982 ‘darbe anayasası’ da Kemalizm anlayışıyla hazırlanmamış mı? Mevcut anayasanın her maddesi bu bakış açısıyla şekillenmemiş mi? Yine değiştirilmesi istenen ve beklenen Siyasî Partiler Kanunu da aynı anlayışla hazırlamamış mı? Bütün partileri ‘bir parti’ olmaya zorlayan kanun da yine o anlayışla şekillendirilmemiş mi?
Gelinen noktayı anlamak için, okullarda okutulan ‘matematik’ ders kitaplarının bile o anlayışla hazırlanmış olduğunu hatırlamak yeter. Az daha unutuyorduk, uygulamadaki yönetmeliklere göre ‘beden eğitimi’ dersi de yine bu anlayışa göre verilmeliymiş!
Doğru, tıkanan ve yama tutmayan bir sistem var. Ama lütfen bu sistemin temelinde hangi anlayışın yattığını iyi tesbit edelim. Edelim ki bu sıkıntıları geride bırakabilelim. Yoksa hem ‘yama tutmayan sistem’den dert yanıp, hem de aynı anlayışı cilâlamaya devam edersek, samimiyetler sorgulanır.
Siyasî partiler verdikleri sözleri unutmazsa, önümüzdeki seçim döneminde ve sonrasında “yeni ve sivil bir anayasa yapma” işimiz var. Yeni ve sivil bir anayasa, ancak hür zeminde ve hür fikirlerin tartışmasıyla ortaya çıkabilir. İlerleyen günlerde ‘yama tutmayan sistem ve anlayış’ı yeniden ve cilâlayarak önümüze getirenler olursa, onlara hep birlikte itiraz etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, temelleri sağlam olmayan binanın odalarını boyamak ve hatta, ‘soğuğa karşı izole’ etmek çare değil.
Tartışmaların ‘temel meseleler’ üzerinde olması temennisiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi