Yanlışlık nerede?
Türkiye’de devlet kurumlarının ahenk içinde çalışması amaç olmalı iken her kurum kendi alanına herhangi bir müdahalenin olmamasını savunur. Siyasi iradenin nihai belirleyici olması meşruiyet açısından gereklidir. Ancak bu onun hata yapmayacağı anlamına gelmez. Sorunların çözümünde bürokrasi siyasi iradenin yardımcısıdır ve siyasiler teknik konularda bu yardımı gözardı etmemelidir.
Yargı devlet kurumları içinde özel bir yere sahiptir. Mensuplarının atanmasından verilen kararlara kadar dışardan herhangi bir müdahaleye karşı çıkılır. Siyasi irade uygulanacak kanunları belirler ve yargı çizilen bu alan içinde hareket eder. Kanunların ülkenin karşılaşacağı her olayı öngördüğü ve kuralları buna göre belirlediği kabul edilir. Oysa önceden kestirilemeyen ve sonuçları ülke için hayati öneme sahip olaylarla karşılaşmak mümkündür. Bu durumda hemen bir kanun çıkarılması mümkün olmayabilir, olsa bile geçmişi etkilemez. Bu durumda ne yapılabilir?
Ayrıca ülkemizde güç odaklarının ya da başka ülkelerin yapacağı operasyonlardan söz edenler komploculukla itham edilir. Hiçbir şey bazı güçlerin projelerinin eseri değildir ve herşeyi iç dinamikler belirler. Mesela Akdeniz ülkelerindeki olaylar halkın demokrasi taleplerinin bir eseridir ve bu taleplerin yaygın olmasının nedeni halkın başka ülkeleri örnek alıp harekete geçmesinden kaynaklanır. Müdahale eden güçler sivil halkı korumak ve ülkede demokrasiyi sağlamak istemektedir. Oysa komplocular halkı yönlendiren ve önceden hazırlanmış gruplar olduğundan, istenen anda bunların tahrik edilerek olayların başlatıldığından söz ederler denir. Çünkü başka bir gücün etkisinden söz etmek orada yaşayan halkı küçümsemek ve onların, bir sürü gibi, başkaları tarafından yönlendirildiği anlamına gelir ve bunu hiçbir halk kabul etmez. Onlar ipleri birilerinin elinde olan kuklalar değil demokratik hakları uğruna mücadele eden kahramanlardır.
Günümüzde bu kahramanları devlet yaratıyor. Geçmişte uygulanan şiddet ve nasıl olsa kabul edilecek olan hakları vermemekte direnen devlet güçleri kendini haklı gören bir kitle yarattı. Bu insanlar istekleri yerine getirilse bile, geçmişi örnek gösteripi yetersiz buluyor. Son olarak bazı bağımsız adayların taleplerinin kabul edilmemesi, hukuka uygun olsa bile, bu insanları yeniden mağdur konuma getirdi ve düzeltilmek zorunda kalındı.
Oysa devlet, bir bütün olarak hareket etseydi, karar verilmeden önce bunun ülkenin istikrarını nasıl etkileyeceği incelenir ve daha uygun bir karar verilirdi. Ayrıca şöyle bir analiz de yapılırdı: Bölgemizde gerçekleşen olayların amacı nedir? Bu senaryolar içinde ülkemize bir rol biçilmiş midir? Bu olaylar tek bir gücün eseri midir yoksa rekabet eden güçler mi vardır?
Bir çatışmayı sona erdirmenin yollarından biri de hedefi anlamsız hale getirmektir. Yani taleplere olumlu yaklaşmak ve çatışmayı durdurmak, oluşacak olumsuzlukları daha sonra düzeltmektir.
Mesela 12 Eylül öncesi Türkiye ithal ikameci politikayı terk edip dışa açılsaydı darbenin gerekçesi ortadan kalkar ve 13 Eylülde yaşanan sessizlik hemen başlardı. Satrançta önemli olan kaybedilen taşlar değil şahı esir almaktır. Bölgemizdeki büyük oyunu aklımızla kazanacağımızı ve bunun için yeterli kozumuz olduğunu düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.