Sosyal demokrasinin simgesi "Çocuklara süt" değildir
Yaşadığımız zamanlarda kimin sağda kimin solda olduğunu kestirmek nasıl mümkün değilse, "Sosyal Demokrasi" ile "Sosyal Güvenlik" arasındaki ilişkiye doğru teşhis koymak da çok zor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı Seçim Bildirgesi'ndeki sosyal güvenliğe ilişkin maddeler, bu ilişkinin yeniden anlaşılmasına yardımcı olabilir.
Örneğin, Kılıçdaroğlu'nun "Çocuk Bütçesi kapsamında her öğrenciye bir kutu süt, bir öğün yemek verilecek" şeklindeki seçim vaadi, aslında bir sosyal güvenlik projesidir.
Dünyada bu tür sosyal güvenlik anlayışını yasalarla kurumlaştıran ilk siyasetçi de Alman otoriter sağının efsanevi lideri ve 1880'lerin Başbakanı Otto Von Bismarck'tır (1815-98).
Örneğin 1881'de Alman Parlamentosu'na (Reichstag) gönderilen bir emperyal duyuruda "Çalışırken iş kazasına uğrayanlara ve yaşlananlara artık devlet bakacaktır" denilmiştir.
Çocuklara süt
Bunun ertesinde 1883'te sağlık sigortası kurulmuş, 70 yaş "Emeklilik yaşı" olarak kabul edilmiştir.
1889'a kadar devam eden bu süreçte çocukları ve kadınları da kapsayan sosyal güvenlik yasaları çıkartılmıştır.
Bu çerçevede "Her doğan çocuğa günde bir şişe süt"ün devlet tarafından verilmesi de yasalaşmıştır.
Yani bizde sosyal demokrat olduğu iddia edilen bir partinin 2011'de "Her öğrenciye bir kutu süt" vermek şeklindeki vaadi "Proje" biçiminde sunulurken bilmeliyiz ki, 1880'lerde Almanya tarihinin en muhafazakâr siyasetçisi "Her doğan çocuğa günde bir şişe süt" içerikli yasa çıkartmaktaydı.
Bütün siyasi yaşamını Marksizme ve sosyal demokrasiye karşı mücadele ederek geçiren ve Alman Sosyal Demokrat Partisi'ni 1878-90 arasında yasadışı ilan eden Bismarck, sosyal güvenlik sisteminin öncüsü olmayı da alternatif siyaset olarak görüyordu.
Sosyal demokratlar
Neticede Bismarck'ın sosyal güvenlik alanındaki atılımları, Alman Sosyal Demokratları'nı da etkiledi.
Bernstein liderliğindeki kanat Marx'ın çizgisi dışındaki "Revizyonizm"i gündeme getirdi. Çünkü Bernstein'e göre çalışanların hayat şartlarındaki iyileşmeler kapitalizmin çöküşünü geciktiriyordu.
Bu şekilde 1891'deki Erfurt Kongresi ile 1903 Dresden Kongresi arasındaki sürede Alman Sosyal Demokratları, Sosyal Demokrasi ile Marksizm arasındaki tartışmaları yaşadılar ve sonunda Marksizm partiye egemen oldu.
Bu süreç 1959 Bad Godesberg Kongresi'ne kadar devam etti.
1959'da Alman Sosyal Demokratları "Godesberg Programı" ile anti-komünizmi benimsedi ve "Halk"ı, "Proletarya" kavramının yerine ikame etti...
Kendisi de bir dönem Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin bir parçası olan SSK'yı yöneten Kemal Kılıçdaroğlu, tabii ki bu gerçekleri herkesten iyi biliyordur.
Daha fazla veren
Ancak bu alandaki yarışta siyasi partilerin "Biz solda olduğumuz için sosyal güvenlik alanında daha çok veririz" şeklinde düşünmeleri tarihi bir yanılgı olur.
Neticede sosyal güvenlik alanında en fazla veren siyasetçi Almanya'nın Bismarck'ı gibi Türkiye'de de "Sağ"ın simge isimlerinden Süleyman Demirel olmuştur... Demirel'in seçim vaadi olan "Erken emeklilik" sonunda aktuarya hesaplarının çökmesine ve sistemin iflasına sebep olmamış mıdır?
Özetle 19'uncu yüzyıl siyasetinin konularını 21'inci yüzyılda da "Yeni proje" içeriğinde konuşmanın ağırlığını hepimizin artık hissetmesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.