Vahdettin, Ecevit, Demirel ve de Kılıçdaroğlu...
Seçim tartışmalarında, dikkatlerden kaçmasını istemediğim bir konuya değinmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta, 90 yıldır İngiltere Devlet Arşivi'nde bulunan "Türkiye Raporu" orijinal haliyle yayımlandı.
1921'de İstanbul'da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un kaleme aldığı raporda, Padişah Vahdettin'in, Millî Mücadele'ye açıkça destek verdiği, İstanbul'daki nazırlardan birinin Millî Mücadele güçlerine silah ve cephane tedarikinde bulunduğu belirtiliyor... Ayrıca Anadolu'ya asker, savaş malzemesi göndermek için İstanbul'da örgütlerin kurulduğuna da dikkat çekiliyor ve şöyle deniyor: "İstanbul hükümeti, Yunanlılarla mücadelede Ankara'dan yana tavır koymuştur..."
Bu raporun yayımlanması neden önemli? Çünkü İttihat Terakki zihniyeti, Atatürk'ün vefatıyla birlikte kendine resmî bir ideoloji buldu: Kemalizm... Cumhuriyet elitleri, yani kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri görenler, Kemalist ideolojiyi oturtmak için, mana köklerimizi baltalarken, bir de resmî yalanlara başvurdular. Önce Osmanlı düşmanlığı başlatarak bütün padişahları hain, alçak ilan ettiler. Ama hem İstanbul'un güzelliklerinde yaşamak hem de Fatih'e, Yavuz'a, Kanuni'ye dil uzatmak garip kaçıyordu. Sonra iki padişahta karar kıldılar. 2. Abdülhamit ve son padişah Vahdettin'e saldırdılar. İşte İngiltere Devlet Arşivi'ndeki belge, en büyük resmî propagandayı çürütüyor, Kemalist ideolojinin temellerini sarsıyor...
Konunun önemini hatırlatmak için Padişah Vahdettin'le ilgili bir Ecevit-Demirel karşılaştırması yapmamız gerekiyor. Rahmetli Ecevit, 17 Temmuz 2005'te, Zaman'a (arkadaşımız Ömer Şahin'e) konuşmuş ve Vahdettin'e "vatan haini" denilmesine karşı çıkarak şöyle demişti: "Kurtuluş Savaşı'na açıktan olmasa bile belirgin şekilde destek oldu. İstanbul'dan ayrılacağı zaman devletin elinde külliyetli altın ve para vardı. O, çok az bir miktar aldı. İstese tümünü alabilirdi. Saygıdeğer bir davranışta bulundu."
Tahmin edersiniz, Ecevit'ten böyle bir açıklama gelmesi, statükoyu sarstı. En yakınındakiler bile Ecevit'i eleştiri bombardımanına tuttu. Ama asıl kendini tutamayan biri vardı. İsmi, artık vesayetle özdeşleşen Sayın Demirel... 9. Cumhurbaşkanı olarak hemen o gün konuştu: "Ecevit'in beyanı yadırgatıcıdır, Türkiye böyle bir beyanı kaldıracak durumda değildir..." Sayın Demirel'in uykusu kaçmış olacak, ertesi sabah erkenden Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ü telefonla aradı. "Ecevit'in değil, Atatürk'ün Vahdettin için ne dediğine bakmak lazım." dedi. Nutuk'ta, Vahdettin için söylenen çok ağır ifadeleri hatırlattı. Ve Vahdettin'e hain demenin utanılacak bir şey olmadığını söyleyerek ekledi: "Atatürk hepimizin referansıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin referansıdır. Cumhuriyetçi elit, bugün büyük sıkıntı içindedir. Oysa daha en az yüz yıl bu büyük Atatürk referansına ihtiyacımız var. Onu sarsmamak lazım..." (E. Özkök, Dünün Şüphesi, Bugünün Kanıtı, 19 Temmuz 2005)
Cumhuriyetçi elitin, bir sıkıntı içinde olduğunu, Ergenekon dava sürecinden biliyoruz. Benim burada lafım Sayın Kılıçdaroğlu'na. Önceki gün, Zonguldak'ta yaptığı konuşmada, Ergenekon tutuklusu 1. sıradan CHP milletvekili adayı Haberal için, "O bizim onurumuzdur, Zonguldak'ın onurudur, Türkiye'nin onurudur." dedi. Hâlbuki Sayın Haberal, Sayın Demirel'in onurudur, gururudur... Herkesin söylediği, o Haberal'ın, CHP ile bir ilgisinin olmadığı, Sayın Demirel'in kontenjanından aday gösterildiğidir...
Demirel, demokrasi-vesayet ve gerçekler-resmî yalanlar konularında, yanlış yerde duruyor. Kılıçdaroğlu'na doğru tavsiyelerde bulunması beklenemez. İngiltere devlet arşivlerinin bugün Demirel'i tekzip ettiği gibi, Ergenekon davası sonuçlandığında, yargı kararları da yarın CHP Genel Başkanı'nı tekzip edebilir. Kılıçdaroğlu, Demirel'in tavsiye ettikleri için bu kadar bağlayıcı konuşmasa, iyi eder....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.