‘Şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru bir haktır!’
Evet. İsmet İnönü’nün TBMM çatısı altında söylediği bu cümle, 27 Mayıs darbesinin, sözüm ona “meşru bir zemine oturmasını” sağlamıştır, kimilerine göre! Aradan 51 yıl geçmiş olmasına karşın, aynı cümlenin arkasına sığınanlar yıllarca darbe girişimlerinde bulunmuş; kimi, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’da başarıya ulaşmış. Bugün yargılananlarsa, eğer iddialar doğruysa, 27 Mayıs taklitçileridir; o kadar! “Öğrenciler parçalanıp kıyma makinelerine atılıyor... TBMM kapatılacak; Bayar Menderes ikilisi diktatörlük kuracak... İrtica geliyor... Bütün kadınlar çarşafa girecek... Türkiye din devleti olacak...” palavralarını önce üniversite gençliğini sonra da halkın bir bölümünü kışkırtmak için yaydılar.
Dedikodu kimi zaman orman yangını gibidir. Hele de söndürülebilecek yangının üstüne körükle giderse muhalefet, o zaman gerçekten de ihtilal kaçınılmaz olur. Ama keser döner, sap döner gün gelir hesap döner. O gün fısıldanan ve yangının alev alev dört bir yanı sarmasına yol açan söylemlerin düpedüz yalan olduğunu, 51 yıl sonra birileri çıkar anlatır, “Biz yaydık bu haberleri. Biz kışkırttık gençleri!” der. Peki 27 Mayıs’ın “aydınlık bir devrim” olduğunu “ülkeye gerçek anlamda demokrasi getirdiğini” öne sürenler, bu tür açıklamalar karşısında biraz olsun utanıyorlar mı? Ve de 27 Mayıs’dan sonra herkesin “olabildiğince özgürlüğe kavuştuğunu” söyleyenler, niçin 5 Mart 1962 tarihinde çıkarılan 38 sayılı yasanın 1. maddesinin “B” bendini unutuyorlar? Hani şu “27 Mayıs devrimini zedeleyebilecek söz söylemeyi, yazı yazmayı, haber yayınlamayı, resim basmayı, karikatür çizmeyi” yasaklayan, üstü kapalı da olsa devrimi eleştirmeyi suç sayan yasadan niye kimse söz etmiyor? Kısacası 27 Mayıs askeri darbesi, seçilmişlerin silahlı atanmışlarca alaşağı edilmesi, üç masumun idamı, bir kişinin kaza süsü verilerek öldürülmesi, onlarca kişinin türlü hakaretlere uğraması, dövülmesi, gibi acımasızlığın doruklara ulaştığı, demokrasiyi içine sindiremeyenlerin baş kaldırısıdır. Ve tabi bu cumhuriyet tarihinin ilk darbesi, sonraki yıllarda demokrasiyi kabullenemeyenlere ışık tuttuğu için de tarihimizin utanç verici bir sayfasıdır!
Gülse Birsel ve Burhan
Jerry Lewis’in komik ve komedyen tanımlamalarına çok uygun Gülse Birsel’le “Burhan” ın Turkcell reklamları. “Komik insanı sadece güldürür, ama Komedyen, insanlığa kahkahalar attıran mekanların kapılarını açar” diyor Lewis. Gülse’nin hem kalemi hem de oyunculuğu, Burhan’la birlikte, insanlara güldüren odaların kapılarını açıyor. . Bu kadarcık kısa bir süreye, upuzun dizilerin sığdıramadığı keyfi ve güldürüyü yerleştirmek, usta işi en azından. Dahası ünlü kişileri kullanarak malını satmak isteyenler için de bir tür ders. Örneğin Hülya Avşar’la kola, Mirzalıoğlu’yla da patates cipsi satacağını sanananlar var hala! “Ünlü bir kişiyle markanızı özdeşleştirecekseniz, o kişiyle o marka arasında nasıl uyum sağlayacağınızı uzun uzun araştırmanız gerekir!” der Marketing uzmanı Profesör Michael Llwellyn. Bu cümle bile Gülse’nin Turkcell reklamlarıyla kola ve cips reklamları arasındaki farkı ortaya koymaya yetiyor da artıyor bile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.