Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Olayların düşündüğüm gibi gelişmesini istemem

Olayların düşündüğüm gibi gelişmesini istemem

Siyaset sahnesinde yapılan ve söylenenleri geçmiş ile birlikte düşünüp değerlendiğimde beynim zonkluyor, olayları yorumlamakta zorluk çekiyorum. Aslında zorlandığım husus olayların yorumundan ziyade vardığım sonucun beni tedirgin ediyor olması. Sanki birileri verilmiş rolleri oynamanın gayreti içindeler. Bu oyunlar oynandığında ortaya nasıl bir eserin çıkacağı hususunda ise endişelerim var. Bir daha geçmişin karmaşasını bu toplumun yaşamasını istemiyorum. Zaten başımızda bir terör belası var. Hergün gelen acı haberlerle yüreğimiz yanıyor. Buna bir çözüm bulunması gerektiğini düşünürken seçim kampanyası sebebiyle yaşananlara, söylenen sözlere baktığımızda sanki ülke daha büyük bir karmaşaya sürükleniyor endişesini duymamak mümkün değil.

Dün bu köşede CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'a "Sen Ecevit'in tırnağı olamazsın" diyerek Ecevit'e sahip çıkıyor görünmesine dikkat çekmiş "Ecevit CHP'li miydi?" diye sormuştum. Elbette Ecevit'in CHP ile bir ilgisinin olmadığını o ilişkiyi çok önceden DSP'yi kurarak kestiğini biliyordum. Ancak sergilenen oyuna dikkat çekmeye çalışmıştım. Bu arada geçen zaman içinde siyasetin insanları nasıl bir farklı noktalara çekebildiği üzerinde düşünülmesini istemiştim.

Bu arada Kılıçdaroğlu önceki gün Zonguldak'ta halka hitap ediyor ve "Haberal bu milletin onurudur" diyerek kefil olduğunu söylüyor ve oy istiyordu. Elbette Kılıçdaroğlu Haberal'a kefil olabilir ve milletin onuru olarak görebilir. Ancak, bir yandan Ecevit'e sahip çıkmak adına Başbakan'a yönelik "Sen Ecevit'in tırnağı olamazsın" derken, ertesi gün Zonguldak'ta söylenenler ve sergilenen görüntü karşısında insanın nutku tutuluyor.

Bu noktada adaşım ve meslektaşım aziz dostum Abdülkadir Selvi'nin dünkü yazısından kısa bir bölüm aktarmak istiyorum:

"Kemal Kılıçdaroğlu dün Ecevit'le özdeşleşen şehir, Zonguldak'taydı. Ecevit'e iş göremez raporuyla gündeme gelen Haberal'a destek istedi.

Yanında Mehmet Haberal'ın Ecevit'e iş göremez raporu vererek Başbakanlıktan uzaklaştırılacağı iddiasını kamuoyuna açıklayan, bu nedenle de Haberal tarafından hakkında tazminat davası açılan Emrehan Halıcı vardı.

Hele hele birde Kılıçdaroğlu Zonguldak meydanında 'Haberal bu milletin onurudur' demedi mi orada bittim."

Bu tespite sanıyorum ekleyecek bir şey yok. Siyasi hırsların, değişen konumların, değişen konumlara göre insanların üstlendikleri rollere göre insanların ne kadar değişebildiğini gözler önüne açıkça seriyor. Elbette böylesi bir durum siyasi hayatımızda ilk yaşanıyor değil. "Dün dündür" anlayışı siyasetimizin sanki temel taşı olmuş durumda. Üzerinde durulması gereken husus ise "Dün dündür" anlayışının siyasetin sağ ve sol cephesinde giderek yaygınlık kazanmış olmasıdır. Bu arada 'Dün dündür' anlayışının toplumu geçmişi hatırlamaz, unutkan kabul etmenin bir tezahürü olduğunu söylemeye gerek var mı?

Öte yandan yüksek yargıda yaşananlar, birbirlerinin davetine katılmaya gerek duymamalar, kısacası ülkemizde siyasetten yargıya bir cepheleşmenin ortaya çıkması ve bunun sonucu ilişkilerin sertleşmesi insanı ister istemez geçmişte yaşadıklarımızı hatırlamaya itiyor. Çünkü, seçim kampanyasının böylesine sertleştirilmesi, sanki bir takım ittifaklar yapılmış olduğu görüntüsü verilmesi hayra alamet görünmüyor.

Geçmişte olağanüstü dönemlerin öncesinde önce söylemlerde sertleşme, arkasından cepheler oluşması ve giderek cepheler arasında tahammülsüzlük, bunun sonucu olarak da çatışmalar gündeme gelmiştir. Böylece müdahaleler için ortam oluşturulmuş, demokrasi rafa kaldırılmıştır. İşin acı tarafı demokrasi şarkısını dillerinden düşürmeyenlerin de zaman zaman bu beklentilere bilerek ya da bilmeyerek zemin hazırlamış olmalarıdır.

Tunus'ta başlayıp Mısır, Bahreyn,Yemen ve Suriye'yi de için alan kimilerinin değişim rüzgarı, kimilerinin halkın demokrasi isyanı olarak nitelendirdiği ve yüzlerce, hatta binlerce insanın hayatını yitirdiği olaylar zincirinin gölgesinin sonunda ülkemize de yansıtılması uygulamaya konulmuş plana dahil midir? Sorusu akla geliyor. Dileriz böyle olmaz. Liderler dillerine biraz daha hakim olurlar, toplumu germekten vazgeçerler. Zaten ülkemizin yeteri kadar sorunu vardır ve öncelikli konu bu sorunlara çözüm üretmek olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi